Gayrimenkul satışında vergilendirmeye esas bedelin tespitinde, beyan edilen bedelin çeşitli kayıtlarda farklılık göstermesi durumunda alıcıların beyanlarına itibar edilip edilmeyeceği konusunda, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 2020/421 Esas 2021/1493 Karar Sayılı Kararı Hakkında Bilgi Bülteni
A. Giriş
İşbu bilgilendirme metninde, 03.11.2021 Tarihli, 2020/421 Esas, 2021/1493 Karar sayılı Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararına değinilecektir.
İlgili kararın konusu, konut teslimi sebebiyle düzenlenen faturalarda taşınmaz satışından elde edilen gerçek satış bedellerinden daha düşük bedellere yer verildiği, elde edilen gerçek gelirin yalnızca belirli bir kısmına faturalarda yer verildiği, beyan dışı kalan kısmın ise şirket ortaklarına kâr payı olarak dağıtıldığı iddiasıyla Vergi Dairesi Başkanlığı (“Davalı”) tarafından Davacı aleyhine re’sen tarh edilen kurumlar vergisi, geçici vergiler, gelir vergisi ve vergilerin üç katı tutarında kesilen vergi ziyaı cezaları ile özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle Vergi Mahkemesinde açılan davaya ilişkindir.
B. Uyuşmazlık Konusu Olay
Uyuşmazlığın esası, davacı şirketin faaliyet gösterdiği konut tesliminden elde edilen kazançların gerçeğe uygun şekilde bildirilmemiş olması sebebi ile Hazineyi vergi kaybına uğratıp uğratmadığına, kesilen özel usulsüzlük cezasının ve vergi ziyaı cezalarının hukuka uygun olup olmadığına ilişkindir. Davalı Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından vergi kayıp ve kaçakçılığıyla mücadele edilmesi amacıyla vergi inceleme raporları alınmış, alınan bu raporlara göre 2010 yılı kurumlar vergisi, 2010 yılı Temmuz-Eylül, Ekim-Aralık dönemlerine ilişkin geçici vergiler, 2011 yılının Nisan dönemine ilişkin gelir vergisi ve vergilerin üç katı tutarında vergi ziyaı cezaları ile 2010 yılı için özel usulsüzlük cezası kesilmiştir.
Bahse konu vergi inceleme raporlarında davacı şirketin, 2010 yılında konut tesliminden kaynaklı elde edilen ticari kazançların KDV dahil toplam 927.500,00 TL olarak beyan edildiği ancak konutları teslim alan kişilerin beyanlarının ve bankalar tarafından konutlar için düzenlenen ekspertiz raporlarının değerlendirilmesi neticesinde fiilen elde edilen kazancın 1.340.786,00 TL olduğunun tespit edildiği açıklanmıştır. Bununla birlikte davanın konusunu oluşturan on ayrı taşınmaz tesliminden kaynaklı re’sen tarh ve ceza işlemleri yönünden, dava konusu sekiz dairenin alıcısı olan kişiler, faturalar ile fiilen ödenen bedel arasında uyumsuzluk bulunmadığını ifade etmişler, yalnızca iki taşınmaz alıcısı dairelerin satış bedelinin faturalarda beyan edilenden fazla olduğunu beyan etmiştir. Bu anlamda taşınmaz alıcılarından ikisinin beyanları da değerlendirilerek vergi dairesi tarafından belirtilen vergi tarhiyatları yapılmış ve vergi cezaları kesilmiştir.
C. Yargılama Süreci
Vergi cezası kesilen şirket ise raporda idari işlemlere konu on adet konut teslimlerinden yalnızca ikisine ilişkin olarak alıcıların elden ödeme iddiasının bulunduğu vurgulanmış, bu iki alıcı ile aralarında husumet bulunduğu ifade edilerek iki alıcının ifadelerine güvenilmesinin doğru olmadığı belirtilmiş, taşınmaz değerlerinin belirlendiği ekspertiz raporlarının doğru olmadığı ileri sürülerek iptal davası açılmıştır.
Davacı şirket, vergi denetiminde tespite esas alınan banka ekspertiz raporlarının bankalardan fazla kredi temin etme amacıyla yüksek gösterildiğine, bunun uygulamada sıklıkla yapıldığını, dolayısıyla matrah farkı hesaplamasının hukuka aykırı olduğunu, şirketin karlılık oranına ilişkin tespitin yeterli olmadığını iddia etmiştir.
İlk derece mahkemesi tarafından yürütülen yargılama neticesinde ise; banka ekspertiz raporlarında yer verilen değerlere güvenilerek ulaşılan matrah farkının işin gerçek mahiyetini ortaya koyamayacağı, ayrıca %67 olarak tespit edilen karlılık oranının yeterli araştırma yapılmadan tespit edildiği ve sonuç olarak eksik inceleme neticesinde hazırlanan vergi inceleme raporlarına dayanılarak tarh edilen vergi ve kesilen cezaların hukuka aykırı olduğu değerlendirilerek dava konusu vergi ve cezaların kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davalı idarece, vergi ve cezaların kaldırılmasına ilişkin kararının hukuka aykırı olduğu belirtilerek yapılan temyiz başvurusu üzerine, Danıştay 4. Dairesi 16.10.2017 Tarih ve 2013/9034 Esas, 2017/6866 Karar sayılı kararı ile; fatura tutarları, alıcı beyanları ve kullanılan kredi tutarları örtüşen sekiz adet daire yönünden gerçekleştirilen vergi denetiminin uzantısında re’sen tarh işleminin hukuka aykırı olduğu ve vergilendirme ve cezaların iptaline karar verilmesi gerektiği değerlendirmiştir.
Buna karşılık cezalı tarhiyatın iki adet konut teslimine ilişkin kısmı yönünden ise davacının idare tarafından gerçekleştirilen tespitleri ortadan kaldıracak bir hususun ileri sürülmediği belirtilmiş ve iki adet konut teslimine ilişkin vergi tarhiyatının ve kesilen vergi cezalarının hukuka uygun olduğuna karar verilmiştir.
Danıştay’ın bu noktada kabul ettiği görüşün, vergi inceleme raporlarının aksinin yani idarenin tespitlerinin doğru olmadığını, itiraz eden davacı tarafın ispatlaması gerektiği ancak davacının, idarece yapılan tespitlerin aksini ispatlayamadığı olduğunu belirtmek isteriz.
D. Israr Kararı ile Bozma Kararı
İlk derece mahkemesi, Danıştay tarafından iki adet konut teslimine ilişkin vergilendirmenin ve kesilen cezaların doğru olduğuna ve ilk derece mahkemesi kararının bu yönden kaldırılmasına ilişkin bozma kararı karşısında önceki kararında ısrar etmiş ve böylelikle vergi ve kesilen cezaların tümünün hukuka aykırı olduğu görüşünü bildirmiştir.
Bu bağlamda mahkeme öncelikle; fatura tutarları, alıcı beyanları ve kullanılan kredi tutarları örtüşen 8 adet daireden kaynaklı olarak tesis edilen idari işlemlere ilişkin verdiği iptal kararının temyiz mercii tarafından onanmakla kesinleştiğini ifade etmiş, devamında cezalı tarhiyat ve özel usulsüzlük cezasının iki adet alıcı ifadeleri ile fatura tutarları arasındaki çelişkiye dayandığını, önceki vergi ve cezaların iptal edilmesi kararına ilişkin gerekçelerinin geçerli olduğunu vurgulamıştır. Davalı idare, ısrar kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek, ısrar kararına karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur.
İdarenin ikinci temyiz başvurusunun ardından, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca; davaya konu vergilendirme ve vergi cezalarına dayanak vergi denetimlerinde iki taşınmazı satın alan şahısların beyanlarına itibar edilebileceği, çünkü bu kişilerin vergiyi doğuran olayla doğrudan ve açıkça ilgili oldukları, davacı şirketin iki taşınmazı satın alan kişiler ile husumetli olduklarına ilişkin beyanlarının açıkça ispatlanamadığı ifade edilmiştir.
Nitekim Yüksek Mahkeme kararında; davacı şirketin iki taşınmazı alan kişilerle husumetli olunduğu iddiasına ilişkin; şirket ortağı ve şirket yetkilisinin çelişkili ifadeler verdiği de değerlendirilmiştir. Zira bu noktada yüksek mahkemece; şirket ortağının, iki şahsın evlerine farklı marka ve modelde eşya istemeleri sebebiyle fiyat farkının ortaya çıktığı, bu fiyat farkları sebebi ile belirli para transferlerinin yapıldığı yönünde beyanı var iken; şirket yetkilisinin, anılan şahısların daireler satıldıktan sonra ilave isteklerinin karşılanmamasına binaen aralarında husumet ortaya çıktığı yönündeki beyanı açıkça çelişkili bulunmuş ve husumet iddiasının ispatlanamadığı kabul edilmiştir.
E. Sonuç
Beyana dayalı vergilendirmenin esas olduğu vergi sistemimizde vergi kanunlarının mükelleflere yüklediği defter ve belge düzenine uyma yükümlülüğünün bir gereği olarak mükellefler, vergilendirmeyle ilgili konuları belgelendirmek ve yasal defterlerine yansıtmakla yükümlüdür. Bir mükellef, defter ve belge düzenine uyarak beyanların, defter ve belgelerin doğruluğu hakkındaki ilk görünüş karinesinden yararlanmaktadır. İlk görünüş karinesinin anlamı ise; vergi mükelleflerinin defter, kayıt ve belgelerinde yer alan beyanlarının aksi ispatlanıncaya kadar doğru olduğunun kabul edilmesidir.
Buna karşın vergi idaresi ise; mükellefler tarafından beyan edilen hususların doğruluğunu araştırma, tespit etme ve değerlendirme yetkisine sahiptir. Bu bağlamda, defter ve belgelerin yanlış olduğunu ispat etme yükü vergi idaresine düşmektedir. Davaya konu olayda; davacının hesap ve işlemlerinin incelenmesi neticesinde vergi idaresince, davacı şirketin teslim ettiği konutları satın alanların ifadelerine, bankalarca düzenlenen ekspertiz raporlarına başvurulmuş ve davacının kayıtlarında yer alan beyanlarının tutarlı olmadığı, dolayısı ile gerçek satış bedelinden daha düşük olacak şekilde faturalandırıldığı ve resmi kayıtlara geçirildiği tespit edilmiş; akabinde buna ilişkin vergilendirme yapılarak ayrıca vergi cezaları kesilmiştir.
Sonuç olarak; satıcıya banka yoluyla yapılan ödemelerde gerçek satış meblağı, bankalardan edinilecek bilgiler neticesinde vergi idaresince tespit edilebileceği gibi kullanılan kredi meblağı da gayrimenkulün gerçek satış değerinin kolaylıkla tespit edilebilmesine imkan vermektedir. Bununla birlikte alıcılar tarafından ödemenin bir kısmının elden yapılması durumunda da sigorta şirketlerine beyan edilen değerlerle, tapuda beyan edilen değerler karşılaştırılarak, tapudaki bedelin düşük gösterildiği tespit edilebilmektedir.
Dolayısı ile vergisel anlamda uyuşmazlıkların önüne geçebilmek ve her halükarda vergi inceleme raporlarının aksinin kanıtlanabilmesi adına mükelleflerin taşınmaz satış bedelini, gayrimenkulün günümüz piyasasındaki gerçek değeri üzerinden göstererek satış işlemlerini gerçekleştirmesi, gerçek değer üzerinden yapılan hukuki işlemlerin aynı zamanda alıcı ile yapılan sözleşmeler, ödeme dekontları ve benzeri belgeler ile destelenmesi, son olarak da tüm kayıt ve belgelerin mükellefin vergi mevzuatı gereği tutmakla yükümü olduğu defterler ile uyumlu olması gerekmektedir.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu