Kötü Niyetli Reddi Mirasın Sonuçları Hakkında Bilgi Bülteni
- Giriş
Miras, mirasçılara külli olarak intikal eden bir haklar ve borçlar topluluğu olmakla birlikte Türk Medeni Kanunu’nda (“TMK”) düzenlenmektedir. Bu tanımdan yola çıkılarak söylenebilir ki mirasçılar, miras bırakanın mevcut tüm borçlarından da payları oranında sorumlu olacaklardır. Bazı hallerde ise mirasçılara kalacak olan malvarlığı değerleri, mirasçının mevcut borçlarını karşılamaya yetecek miktarda olmayabilmektedir. Bu anlamda kanun koyucu tarafından mirasçıların, murislerinin borçlarından kurtulabilmesi adına mirasın reddi kurumu getirilmiştir.
Mirasın mirasçılar tarafından reddedilmesi durumunda, kural olarak murisin borçlarından sorumluluk da ortadan kalkacaktır fakat bu durumda murisin mevcut alacaklıları yahut mirasçıların kendi alacaklılarının, alacaklarına kavuşamama ihtimali de bir hayli yüksek olacaktır. Bu anlamda yine kanun koyucu tarafından, miras bırakanın ve mirasçıların alacaklılarının korunması adına ilgili kanun kapsamında ve iki farklı madde halinde düzenlenmiş koruma mekanizmaları getirilmiş ve kötü niyetli reddi miras engellenmek istenmiştir.[1] İşbu bilgi bülteninde, bu koruma mekanizmaları detaylı şekilde incelenecek ve karşılaştırmalar yapılacaktır.
- Mirası Reddeden Mirasçının Alacaklılarının Korunması
Borç ödemekten aciz halinde olan, diğer bir deyişle mevcut malvarlığı, borçlarını karşılamayan veya iflas etmiş olan mirasçı kendi borçlarından dolayı mirası reddederse, mirasçının kendi alacaklıları alacaklarına ulaşamayacak ve bu nedenle zarar görmüş olacaklardır. Bu kapsamda, mirasçıların kendi alacaklılarının korunmasına yönelik ilgili madde uyarınca[2]; malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptalini talep edebilecektir.[3]
Görüldüğü üzere mirası reddedenin alacaklılarının korunması amacıyla reddin iptali davası açılabilecektir. Bu suretle tasfiye edilen mirastan reddeden mirasçının payına bir şey düşerse bundan; öncelikle itiraz eden alacaklıların, daha sonra diğer alacaklıların alacakları ödenir. Bu husus da dikkate alındığında reddin iptali davasının yalnızca gerçek ret bakımından söz konusu olabileceği sonucuna varılmaktadır.[4] Aşağıda reddin iptali davası açılabilmesinin şartları detaylı olarak açıklanacaktır.
B.1. Reddeden Mirasçının Mevcut Malvarlığının Borcuna Yetmemesi
Mirası reddeden mirasçının malvarlığının aktiflerinin, pasiflerini karşılamaya yetmemesi, yani mirasçının borç ödemekten aciz halde bulunması gerekir. Bu durumun borç ödemeden aciz belgesi ile ispatlanması gerekmez fakat reddeden mirasçının durumunun ispat külfeti, reddin iptalini isteyen alacaklılara düşecektir. Alacaklıların ileri sürdüğü hususların yeterliliğini ise hâkim takdir edecektir.[5]
B.2. Reddeden Mirasçının Alacaklılarına Zarar Verme Kastı Bulunması
Kanundaki açık hüküm gereği mirasçının, kendi alacaklılarını zarar uğratmak maksadıyla mirası reddetme eylemini gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bu noktada ise mirası reddeden mirasçının, mevcut malvarlığının borcuna yetmediğinin bilincinde olması gerekmektedir. Bu durumların da ispat külfeti, reddin iptali davasını açacak olan alacaklılardadır. Mirasçının mirası reddetmesi neticesinde alacaklılar zarara uğramış olmasalar da reddin iptali istenebilecektir.[6] Burada önem arz eden husus açıkça görülebildiği üzere alacaklıların gerçekten mirasın reddi neticesinde zarara uğramış olmaları değil, yalnız bu tehlike içerisinde oldukları ve mirası reddeden mirasçının da bu kasıtla hareket ediyor olmasıdır.
B.3. Reddeden Mirasçının Alacaklılarına Yeterli Güvence Verememiş Olması
Reddin iptali davasının açılabilmesi için gereken son şart ise; reddeden mirasçı tarafından davayı açan alacaklının veya iflas dairesinin davacı olduğu durumda bütün alacaklıların alacaklarını karşılamaya yönelik yeterli bir güvencenin verilmemiş olmasıdır. Bu anlamda reddeden mirasçı, reddin iptali davasına engel olmak istiyorsa, reddin iptali davasında hüküm verilinceye kadar yeterli bir güvenceyi göstermek zorundadır.[7]
- Reddin İptali Davasında Taraflar, Süre, Yetkili ve Görevli Mahkeme
Reddin iptali davasında davacı taraf, reddeden mirasçının alacaklıları olabileceği gibi reddeden mirasçının iflasına karar verilmiş olması halinde iflas idaresi de olabilir fakat tereke alacaklılarının veya vasiyet alacaklılarının bu davayı açma yetkileri bulunmamaktadır. Davalı sıfatı ise hakim olan görüş uyarınca mirası reddeden mirasçıdadır.
Dava açma süresi ise ret tarihinden başlayarak altı aydır. Önemle belirtmek gerekir ki, işbu altı aylık süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Dolayısıyla reddeden mirasçının alacaklıları veya iflas idaresi tarafından, ret tarihinden itibaren altı ay içerisinde reddin iptali davası açılmadığı takdirde, artık bu taleple bir dava açılabilmesi mümkün olmayacaktır. Kanunda açıkça söz konusu davanın açılması altı aylık hak düşürücü süreye tabi tutulmuşsa da bu durum doktrinin büyük bir kesimi tarafından eleştirilmektedir. Zira miras bırakanın kendi alacaklılarını koruyan TMK 618 hükmü, mirasçının kendi alacaklılarını koruyan TMK 617 hükmünün aksine herhangi bir hak düşürücü süreye bağlanmadığından miras bırakanın kendi alacaklıları, alacakları zamanaşımına uğrayana kadar dava yoluna gidebilmektedir. Alacak zamanaşımı süresi ise alacağın niteliğine göre alacağın muaccel olmasından itibaren on yıl veya beş yıl olduğundan, miras bırakanın kendi alacaklılarına alacaklarını güvence altına alabilmeleri için, mirasçının kendi alacaklılarından çok daha fazla zaman tanınması durumu ortaya çıkmaktadır.
Doktrinde eleştirilen bir diğer husus ise TMK 617 hükmündeki aylı aylık hak düşürücü sürenin ret tarihinden itibaren başlaması hususudur. Yine yukarıda belirtildiği gibi, sürenin ret tarihiden itibaren başlaması, mirasçının kendi alacaklılarını dezavantajlı bir durum içerisine sokmaktadır. Bu sürenin ret tarihinden itibaren değil, yapılan reddin mirasçının alacaklısı tarafından öğrenildiği tarihten itibaren başlaması gerekmektedir. Kişinin bilmediği ve bilebilecek durumda olmadığı bir hukuki durumdan dolayı hak kaybına uğraması, genel hukuk ilkelerine uygun düşmemektedir.
Reddin iptali davası ile ilgili kanunda görevli mahkeme açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili maddesi gereği[8] genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemeleri, işbu davanın görülmesinde görevli mahkeme olacaktır. Yetkili mahkeme konusunda ise yetkili mahkemenin; davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesi olması gerektiği konusunda görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olacağı söylenebilir.[9]
- Reddin İptali Davasının Sonuçları
Reddin iptali davası açılması ile hâkim öncelikle kanunda belirtilen şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit edecektir. Şartlar sağlandığı takdirde ise mirasın reddinin iptaline karar verilecektir. Bu karar neticesinde mirasın resmi tasfiyesi süreci başlayacaktır. Bu anlamda mahkemenin reddin iptaline karar vermesinden sonra, alacaklıların resmi tasfiye için ayrıca bir talepte bulunmalarına gerek yoktur.
- Miras Bırakanın Alacaklılarının Korunması
Bazı kişiler mali durumları iyi olmadığı halde, alacaklılarını zarara sokmak amacıyla veya ileride mali imkanları düzeleceği umuduyla sağlığında, mirasçılarına denkleştirmeye tabi olan birtakım kazandırmalarda bulunmuş olabilir.[10] Bu durumda kişinin ölümü anında, terekesinin alacaklıların alacağına yeterli olmaması ile karşılaşılabilir. Mirasçılar da miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olmamak için ret hakkını kullanırlarsa, miras bırakanın alacaklılarının mağduriyeti söz konusu olacaktır.[11]
Bu anlamda kanunun ilgili hükmü ile birlikte, mirası reddeden mirasçının tereke borçlarından sorumlu olmayacağı kuralına önemi bir istisna getirilmiştir. İlgili hükme göre; ödemeden âciz bir miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklılarına karşı, ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar.[12]
Söz konusu davanın açılabilmesi için öncelikle miras bırakanın ölümü anında ödemeden aciz olması gerekmektedir. Bu durumun açıkça belli olması veya resmen tespit edilmesi gerekmez. Bir diğer şart ise yasal mirasçılardan birinin, miras bırakanın ölümünden önceki beş yıl içinde ondan denkleştirmeye tabi bir kazandırma almış ve mirası reddetmiş olmasıdır.[13]
Dava sonucunda mirası reddeden mirasçılar, mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde miras bırakanın alacaklılarına karşı sorumlu olacaklardır. Reddeden mirasçıların sorumluluğu ise denkleştirmeye tabi sağlararası kazandırmanın, mirasın açıldığı andaki değeri kapsamındadır.
Olağan eğitim ve öğrenim giderleriyle adet üzerine verilen çeyiz, bu sorumluluğun dışındadır. İyiniyetli mirasçılar ise ancak geri verme zamanındaki zenginleşmeleri ölçüsünde sorumludurlar.
- İki Koruma Mekanizmasının Karşılaştırılması
Yukarıda bahsedilen iki hukuki koruma mekanizması arasındaki en önemli fark, kanunun 617.maddesinde düzenlenen ve mirası reddeden mirasçının alacaklılarını koruyan reddin iptali davasının yalnızca gerçek ret bakımından söz konusu olmasıdır. Miras bırakanın alacaklıları ise kanundan doğan dava haklarını hem gerçek ret hem de hükmen ret halinde kullanabileceklerdir. Dolayısıyla mirasçının mirası hükmen reddetmiş olduğu varsayımında, mirasçının alacaklılarının korunabilmesi mümkün olmazken, 618.madde uyarınca miras bırakanın alacaklıları ise korunacaktır.
Miras bırakanın alacaklılarını koruyan TMK 618 hükmü, yalnızca yasal mirasçıların mirası reddetmesi halinde uygulama alanı bulacak, atanmış mirasçıların mirası reddetmesi halinde miras bırakanın alacaklıları bu hüküm uyarınca korunmayacaktır. Zira denkleştirme borçlusu olabilmek için yasal mirasçı sıfatına haiz olunması gerekmektedir.[14] Mirasçının alacaklılarını koruyan TMK 617 hükmü bakımından ise; mirası reddeden mirasçının, yasal mirasçı veya atanmış mirasçı olması herhangi bir önem arz etmemektedir.
Söz konusu iki hukuki kurum arasında dava açma süresi yönünden de farklılıklar bulunmaktadır. Mirası reddeden mirasçının kendi alacaklılarını koruyan TMK 617 hükmü uyarınca reddin iptali davası açılabilmesi, altı aylık hak düşürücü süreye tabi iken, miras bırakanın alacaklılarını koruyan TMK 618 hükmünde ise davanın açılması için herhangi bir süre şartı öngörülmediğinden miras bırakanın alacaklılarının, kendi alacakları zamanaşımına uğrayana kadar dava yoluna gitme hakkına sahip olduklarının belirtilmesi gerekmektedir.[15]
- Sonuç
Miras Hukuku kuralları Türk Medeni Kanunu içerisinde ayrı bir kitap olarak düzenlenmiş olup, mirası reddeden mirasçıların alacaklarının ve bizzat miras bırakanın alacaklılarının, mirasın reddi neticesinde alacaklarına kavuşamamaları ihtimalini azaltmak adına kanun koyucu tarafından iki ayrı hukuki koruma mekanizması getirilmiş olup işbu bilgi bülteninde söz konusu koruma mekanizmaları detaylı bir şekilde incelenerek konu ile ilgili önemli hususlara değinilmiştir.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu
[1] 4721 Numaralı, 22/11/2001 Tarihli, 24607 Sayılı Türk Medeni Kanunu, m.617, 618
[2] 4721 Numaralı, 22/11/2001 Tarihli, 24607 Sayılı Türk Medeni Kanunu, m.617
[3] Günal, A. E. (2016). Mirasın reddi ve hukuki sonuçları (Master's thesis), s.80
[4] Ibid.
[5] Ibid, s.82
[6] Günal, A. E. (2016). Mirasın reddi ve hukuki sonuçları (Master's thesis), s.83
[7] Ibid.
[8] 6100 Numaralı, 4/2/2011 Tarihli, 27836 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, m.2
[9] Günal, A. E. (2016). Mirasın reddi ve hukuki sonuçları (Master's thesis), s.85
[10] Şener, s.222.
[11] Günal, A. E. (2016). Mirasın reddi ve hukuki sonuçları (Master's thesis), s.89, 90
[12] 4721 Numaralı, 22/11/2001 Tarihli, 24607 Sayılı Türk Medeni Kanunu, m.618
[13] Günal, A. E. (2016). Mirasın reddi ve hukuki sonuçları (Master's thesis), s.91
[14] Helvacı, s.238 dn. 612’ de anılan yazarlar; Kocayusufpaşaoğlu, s.633; Şener, s.224;
Gönensay, Birsen, s.260; İnan, Ertaş, Albaş, s.517; Öztan(Miras), s.346.
[15] Kocayusufpaşaoğlu, s.633.