Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması Durumunda Boşanma Hakkında Bilgi Bülteni
- Giriş
Türk Hukuk sisteminde aile kurumu kutsal kabul edilmiş ve Türk Medeni Kanunu (“Kanun”) ile de aile kurumunu oluşturan ve sonlandıran hukuki işlemleri ifade eden “evlenme” ve “boşanma” ile ilgili birçok hukuki düzenlemeler yapılmıştır.
Söz konusu düzenlemelerden bir tanesi ise Kanun’un “evlilik birliğinin sarsılması” hükmü olup bu hükümde[1]; boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliğinin temelden sarsılmış sayılacağı ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verileceği belirtilmiştir. Ancak bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na (“Anayasa”) aykırı görülerek iptal edilmiştir[2].
İşbu bilgi bülteninde Anayasa Mahkemesi’nin ilgili iptal kararı çerçevesinde ortak hayatın yeniden kurulamaması durumunda boşanma haline ilişkin mevcut hukuki süreç incelenecektir.
- Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararı
İptale konu olan hüküm, esasında ailenin korunmasını sağlanması amacıyla getirilmiştir. Nitekim ortak hayatın kurulamaması nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasına ilişkin kanuni kabulün boşanmanın reddinin kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmeden uygulanamayacak olması hem madde hem de iptal kararının gerekçesinde belirtilmiştir.
İptale konu hüküm aynı zamanda özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına getirilmiş bir sınırlamadır. Zira anılan madde gereğince boşanma davasının reddi kararının kesinleşmesini takip eden üç yıllık süre boyunca evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilmemiştir. Hatta bu konuya üç yıllık bir kısıtlayıcı süre getirilerek kutsal ailenin korunması amaçlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararında, iptali istenen bu sınırlayıcı hükmün, kutsal aile kurumunun korunması konusunda elverişli olduğu değerlendirilmiştir. Nitekim kararda; boşanmanın reddi kararının kesinleşmesinden sonra ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılması için üç yıl beklenmesinin, aileyi mümkün olduğu ölçüde ayakta tutacağı ve bu itibarla özel hayata ve aile hayatına saygı duyulmasını isteme hakkına getirilen sınırlamanın, aileyi koruma amacına ulaşma bakımından elverişli olduğu belirtilmiştir.
Kararın devamında, kanun koyucu tarafından getirilen sınırlamanın aynı zamanda gerekli olduğu tespiti de yapılmıştır. Bu anlamda karar içeriğinde; ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasının şartlarının, kanun koyucunun taktir yetkisi kapsamında kaldığı değerlendirmeleri yapılarak, söz konusu sınırlamanın anılan meşru amaca ulaşma bakımından gerekli olduğu belirtilmiştir.
Kararda; iptali istenen sınırlayıcı kuralın boşanma kararı verilebilmesini önemli oranda güçleştirmemesi ve ortak hayata yeniden dönmek istemeyen ilgilileri makul olmayan süreler boyunca evlilik birliğini devam ettirmeye zorlamaması gerektiği, bu anlamda maddede öngörülen üç yıllık sürenin ilgililere katlanılmaz bir külfet yükleyip yüklemediğinin değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu anlamda, boşanma davasının uzun sürebilmesi ve ret kararına karşı kanun yollarına başvurulması da mümkün olduğundan, kararın kesinleşmesi şartının gerçekleşmesi zaten oldukça uzun bir süre alabilecektir. Bu uzun sürenin üzerine bir de üç yıllık sınırlayıcı bir bekleme süresi getirilmiş olmasının ise ilgililere katlanamayacakları bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir.
Bu itibarla Anayasa Mahkemesi tarafından, özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı ile aile kurumunu koruma amacı arasında makul bir denge sağlamayan kuralın, orantılılık alt ilkesi yönünden ölçülülük ilkesini ihlal ettiği sonucuna varılarak, Kanun’un ilgili kısmı Anayasa’ya aykırı bulunmak suretiyle iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi ilgili kanun hükmünün öngördüğü üç yıllık süre kısıtlamasının ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu belirterek kanunun ilgili kısmının tamamının iptaline karar vermiştir. Fakat iptal kararı sonucu oluşacak kanun boşluğunun en kısa süre içerisinde doldurulması son derece önem arz etmektedir. Zira iptal edilen kısım üç yıllık sınırlayıcı bir süre öngörmüş olmasının dışında, ortak hayatı yeniden kuramayan ilgililerin evlilik birliğinin bu süre sonunda temelinden sarsılmış sayılmasına ve evlilik birliğini yeniden kuramayan ilgililerin üç yıl süre sonrasında boşanabilmesine imkân tanımakta idi.
İlgili hükmün iptal edildiği ve bu anlamda konu ile ilgili çözülmesi gereken bir kanun boşluğu problemi bulunduğu da göz önüne alındığında, yasama organı tarafından Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararındaki gerekçelere uygun şekilde kanun boşluğunun doldurulması gerekmektedir.
Nitekim iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihe kadar herhangi bir hukuki düzenleme getirilememesi durumunda, süre yönünden ölçüsüz olması gerekçesiyle iptal edilen bu hukuki imkân tamamen ortadan kalkacağından, boşanmanın reddi kararının kesinleşmesinden itibaren üç yıllık sürenin geçmesinden sonra dahi boşanmaya karar verilemeyecektir.
Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu hükmü iptal etmesi neticesinde kanunda oluşacak hukuksal boşluğun kamu yararını ihlal edecek nitelikte görülmesi sebebiyle, boşluğu önceden doldurulması amacıyla ilgili iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Buna göre ilgili hükmün iptaline ilişkin karar, yayım tarihi olan 19.04.2024 tarihinden dokuz ay sonra, 19.01.2025 tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir.
- Sonuç
Boşanma davasının reddedilmesinden sonra ortak hayatın yeniden kurulamaması sebebiyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağına ilişkin kabulün, boşanmanın reddi kararının kesinleşmesinden itibaren üç yıl sonra uygulanacağına ilişkin temel hak ve özgürlüğü sınırlayıcı söz konusu kanun hükmü, ölçülülük ilkesini ihlal etmesi nedeniyle Anayasa’ya aykırı bulunmuş ve iptal edilmiştir. Verilen iptal kararı ile birlikte Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasının önüne geçilmek amaçlanmış ise de oluşacak kanun boşluğunun süresi içerisinde doldurulamaması halinde söz konusu iptal kararı ile meydana gelen sonucun, ulaşılmak istenen amaçtan uzaklaşacağı kanaatindeyiz.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu