Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı Bulunan Kişi Hakkında Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanmasına İlişkin Bilgi Bülteni
- Giriş
Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması, bir gerçek kişinin, belirli zayıflık hallerinin varlığı halinde ihtiyaç duyduğu kişisel korunmanın sağlanması amacıyla iradesine karşı veya iradesi olmaksızın bir kuruma yerleştirilmesi veya bulunduğu kurumda alıkonulması şeklinde tanımlanmaktadır.[1]
Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması ve şartları 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda (“TMK”) düzenlenmektedir. Bu maddeye göre, “akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir” şeklinde belirtilmiştir.[2]
- Şartları
Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması kararının verilebilmesi için bu talebin kabul edilebilmesi, kişi özgürlüğüne ağır bir müdahale niteliğinde olduğundan kanun koyucu tarafından sıkı şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar; kişinin ergin olması, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması sebeplerinden (zayıflık hallerinden) birinin bulunması, kişisel korunmanın başka şekilde sağlanamaması (oranlılık), toplum için tehlike oluşturma, elverişli bir kurumun varlığı ve tali bir şart olarak kişinin çevresine getirdiği külfet şeklinde sıralanabilir.[3]
- Kişinin akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunması: Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı, bir kimsenin ruhsal rahatsızlık halleridir. Genel olarak akıl hastalığı ve akıl zayıflığı, akli faaliyetlerde normalden sapma ve zihni faaliyetlerin zayıflığı şeklinde tanımlanmaktadır. Akıl hastalığı; akıl zayıflığı, zekanın ve akli melekelerin yeterince gelişmemiş veya sonradan zayıflamış olmasını ifade eder.[4] Kanunda sınırlı olarak sayılan sebeplerden akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bulunması halleri, kişinin koruma amacıyla özgürlüğünün kısıtlanmasında temel şart olarak değerlendirilmektedir.
Bununla beraber, TMK’nun ilgili hükmü, “akıl hastalığı, akıl zayıflığı…olanlar hakkında, ancak resmi sağlık kurulu raporu alındıktan sonra karar verilebilir” şeklindedir[5]. Özgürlüğün kısıtlanmasının ağır bir sonuç olduğunu göz önünde bulunduran kanun koyucu, hastalığın herhangi bir raporla değil, resmi sağlık kurulu raporuyla kanıtlanmasını hükme bağlamıştır.[6]
- Özgürlüğü kısıtlanacak kişinin toplum için tehlike oluşturması: Kanuna göre, akıl hastalığı veya akıl sağlığı nedenlerinin birini veya tamamını kendisinde barındıran kişi hakkında, “ancak toplum içinde tehlike oluşturduğu” takdirde koruma amaçlı özgürlüğünün kısıtlanmasına karar verilecektir. Bu yönle, özgürlüğün kısıtlanması için kanunda sayılan ruhsal veya bedensel rahatsızlık hallerinin yanı sıra kişinin bu halinin toplum için tehlike oluşturması şartı aranmaktadır.
- Kişisel korumanın başka şekilde sağlanamaması (Oranlılık): Buna göre, kişisel korumanın daha hafif bir tedbirle sağlanmasının mümkün olduğu durumlarda artık o kişinin özgürlüğünün kısıtlanması yoluna gidilmeyecektir. O halde, kişinin tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilmesi veya kurumda alıkonulması zorunlu olmalıdır.
Örneğin, “varlıklı olan saldırgan bir akıl hastasının, yaşantısını sürdürdüğü kendisine ait bağımsız bir evde, masrafları kendi varlığından karşılanmak suretiyle özel doktorlar nezaretinde tedavisi mümkün ise, özgürlüğü kısıtlanmak suretiyle bir başka tedavi kurumuna yerleştirilmesine veya alıkonulmasına karar verilemeyecektir”[7] |
- Kişinin çevresine getirdiği külfet: Kanun, özgürlüğün kısıtlanmasında kişinin çevresine getirdiği külfetlerin de göz önünde tutulması gerektiğini öngörmektedir.[8] Bu hükümden anlaşılması gereken, özgürlüğün kısıtlanması yoluna ancak son çare olarak başvurulması gerektiğidir. Kişinin çevresi külfete büyük ölçüde katlanacak olup, özgürlüğün kısıtlanması için külfetin çevrenin katlanamayacağı derecede olması gerekmektedir. Maddedeki çevre kavramına kişinin ailesi, akrabaları, vasisi girdiği gibi, komşular da girmektedir.
- Talepte Bulunabilecek Kişiler
Kanunda kısıtlama talebinde kimlerin bulunacağı hususunda herhangi bir sınırlama öngörülmemiştir. Bu hal toplum için tehlike oluşturan kişiler hakkında söz konusu olduğundan, her ilgilinin kısıtlama talebinde bulunması mümkündür.[9] Örneğin, bir kimsenin yasal temsilcisi, yakınları, hısımları koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması talebinde bulunabilirler.
- Görevli ve Yetkili Mahkeme
Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına karar verme yetkisi, TMK uyarınca vesayet makamına tanınmıştır[10]. Buna göre, görevli mahkeme sulh hukuk mahkemeleridir.
Yer bakımından yetki ise kanunun ilgili maddesinde, “ilgilinin yerleşim yeri veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde bulunduğu yer vesayet makamı…” hükmü ile düzenleme altına alınmıştır. Buna göre, kısıtlama kararı verme yetkisi, kural olarak, kısıtlanacak kişinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk Mahkemesine aittir.[11] Ancak, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, kısıtlanacak kişinin bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk Mahkemesi de kısıtlama kararı verebilmektedir.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu
[1] DOĞAN, Murat ve Burak YAKAN. “Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanması Kapsamında Kuruma Yerleştirme ve Kurumdan Çıkarma Kararı ve Bu Kararlara Karşı Başvurulabilecek Yollar”. Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 18, sy. 1 (Nisan 2023): 3-46.
[2] Bkz: Türk Medeni Kanunu madde 432
[3] DOĞAN, M., & YAKAN, B. (2023). Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanması Kapsamında Kuruma Yerleştirme ve Kurumdan Çıkarma Kararı ve Bu Kararlara Karşı Başvurulabilecek Yollar. Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 18(1), s.7.
[4] KOCAAĞA, K. (2006). Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanması. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 10(1), 36-37.
[5] Bkz: Türk Medeni Kanunu madde 436/1-b.5
[6] KILIÇOĞLU, Ahmet M.: Medeni Kanunumuzun Aile-Miras ve Eşya Hukuku’nda Getirdiği Yenilikler, 2. Bası, Ankara 2004, s.163.
[7] KILIÇOĞLU, s. 163-164.
[8] Bkz: Türk Medeni Kanunu madde 432/II
[9] Bkz: Türk Medeni Kanunu madde 432/I
[10] Bkz: Türk Medeni Kanunu madde 433/1
[11] “Yukarıda zikredilen bu yasal düzenlemeler karşısında, tedavisi istenen ...'ün sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerleşim yeri "..." olduğundan, yetkili mahkeme, ... Sulh Hukuk Mahkemesidir.” (Yargıtay 20. HD E. 2015/2114 K. 2015/3617 T. 6.5.2015)