Menfi Tespit Davasında Zamanaşımı Definin İleri Sürülmesi Hakkında Bilgi Bülteni
A. Giriş
Menfi tespit davası, gerçekte borçlu olmayan kişinin borçlu olmadığının maddi hukuk bakımından tespiti amacıyla açabileceği bir dava türüdür. Menfi tespit davası birbiriyle çelişmemek kaydıyla birçok sebebe dayalı olarak açılabilir. Örnek vermek gerekirse; borcun muaccel olmadığı, borcun ödendiği, takas- mahsup ilişkisinin varlığı, senedin teminat senedi olduğu, senedin hatır senedi olduğu, senedin bedelsiz kaldığı, temel ilişkinin sebebi olan sözleşmenin geçersiz olduğu gibi nedenlere dayanılarak menfi tespit davası açılabilmektedir. Ancak doktrinde hakim görüş ve Yargıtay’ın istikrarlı kararları gereği borcun zamanaşımına uğradığı iddiası ile menfi tespit davası ikame edilememektedir. İşbu bilgi bülteninde zamanaşımı definin menfi tespit davası ile ileri sürülememesi nedenleri detaylı olarak incelenecektir.
B. Menfi Tespit Davası
Menfi tespit davası, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“HGK”) kararı[1] ile “Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan ya da icra takibine maruz kalan bir kimsenin gerçekte borçlu bulunmadığını ispatı için açacağı dava” olarak tanımlanmış olup İcra İflas Kanunu (“İİK”) m.72 hükmü ile yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur.
Menfi tespit davası açılabilecek nedenler örnekseyici şekilde aşağıdaki gibidir:
- Borçlunun borcunu ödemesine rağmen, senedin kendisine iade edilmemesi,
- Borçlunun ödeme emrine itiraz etmeyi ihmal etmesi veya itiraz ettiği halde İcra Mahkemesince itirazının kesin kaldırılması,
- Borçlunun, kendisinin de alacaklıdan alacaklı olduğu ve bu nedenle alacağı ile borcunu takas etmesi,
- Senetin sahte olması, hatır senedi olması, teminat senedi olması, bedelsiz olması,
- Senetin kambiyo senedi vasfında olmaması,
- Temel ilişkiye dayalı sözleşmenin geçersizliği,
- Senette tahrifat olması,
- Borcun ödendiği iddiası,
- Borcun muaccel olmadığı
Nitekim belirtmek gerekir ki; yukarıda sayılan nedenler örnekseyici olmakla beraber borç ilişkisinin bulunduğu her türlü hukuki ilişkide menfi tespit davası hükümlerinin uygulanması mümkündür.[2] Ancak doktrinde hakim görüş ve Yargıtay’ın istikrarlı kararlarına göre zamanaşımına dayalı menfi tespit davası açılamamaktadır.
C. Zamanaşımına Dayalı Menfi Tespit Davası Açılıp Açılamayacağı Hakkında
Bilindiği üzere, zamanaşımına uğramakla borç sona ermeyip eksik borç haline gelir. Bu halde, borçlu borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürmedikçe, Mahkemece borcun zamanaşımına uğradığını doğrudan doğruya gözetilemez. Takibe konu yapılan alacak, icra takibinden önceki bir tarihte zamanaşımına uğradığı halde, borçlu ödeme emrine hiç itiraz etmemiş ya da itiraz etmekle birlikte itirazında zamanaşımı def’ini öne sürmemişse, bu nedene dayanarak menfî tespit davası açıp açamayacağı hususu tartışmalı olup hakim görüş ve Yargıtay açılamayacağını kabul etmektedir. Ödeme emrinin kesinleşmesinden sonra borçlunun zamanaşımı nedeniyle menfi tespit davası açamayacağı görüşünün farklı gerekçeleri mevcuttur. İşbu gerekçeleri icra takibi başlatılmasından önce ve sonra olarak incelemek mümkündür. Buna göre;
Borçluya karşı henüz icra takibi başlatılmadan önce salt zamanaşımına dayalı menfi tespit davası açılması halinde;
Borçlu henüz icra takibi başlatılmadan borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürerek menfi tespit davası açamayacaktır. Zira, bu halde borçlunun borcun zamanaşımına uğradığının tespitini istemekte hukuki yararı bulunmayacaktır. Nitekim, borçlu bu itirazını takip başlatıldıktan sonra İcra Müdürlüğü’ne karşı zamanaşımı itirazında bulunabilecek, alacaklı ise bu halde elinde İİK m. 68 anlamında belge bulunmaması halinde itirazın kaldırılması davası açamayacak ve takip durmaya devam edecek, itirazın iptali davası açılması halinde ise borçlu bu dava sırasında tüm savunma sebeplerini ileri sürebilecektir. Bu aşamada, borçlunun menfi tespit davası açıp, borcun zamanaşımına uğradığının tespitini istemekte hukukî yararı bulunmamaktadır.[3]
Borçluya karşı icra takibi başlatılması halinde;
Alacak, icra takibinin kesinleşmesinden sonraki bir tarihte zamanaşımına uğramışsa veyahut takip içi zamanaşımı gerçekleşmişse borçlu, her zaman icra mahkemesinden icranın geri bırakılması kararı alabileceğinden, bu konuda menfi tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. Ancak, icra mahkemesi tarafından bu konudaki talebi kabul edilmeyen borçlu menfi tespit davası açabilir.
Diğer yandan; İİK madde 72 hükmü ile “borçlu olunmayan bir paranın ödenmesi” koşulu aranmış olup bilindiği üzere zamanaşımına uğramakla borç sona ermeyip eksik borç olarak devam ettiğinden, bu konuda, maddi hukuk bakımından borçlu olunmadığının tespiti istenemez; zamanşımının alacaklı olan kimseye karşı etkisinin gösterilebilmesi için mutlaka borçlu tarafından ileri sürülmesi gerekir, borçlunun bu yetkiyi kullanması ise ancak alacağın takip veya dava konusu yapılması halinde mümkündür, ödeme emrine itiraz etmemiş veya icra dairesine veya icra mahkemesine yaptığı itirazında zamanaşımını ileri sürmemiş olan borçlu bu hakkından feragat etmiş sayılır.[4] Buna rağmen, zamanaşımına dayalı menfi tespit davası açılması halinde açıkça borcun varlığı ikrar edilecek olup borçlunun borçlu olmadığının tespitini talep etmesinde hukuki yararı olmayacaktır.[5]
Borçlu ödeme emrine itiraz ederken veya itirazın kaldırılması duruşmasında zamanaşımı itirazında bulunduğu halde, bu itiraz (def‟i) yerinde görülmeyerek itirazın kesin olarak kaldırılmasına karar verilmişse, borçlu, bu aşamada, alacağın takip talebinden önce zamanaşımına uğramış olduğunu bildirerek, menfi tespit davası açabilir.[6]
D. Sonuç
Sonuç itibari ile, takip hukukuna göre borçlu olan veya borçlu olma ihtimali mevcut olan bir kimsenin maddi hukuk bakımından borçlu olmadığının tespiti amacıyla menfi tespit davası açabilmesi mümkündür. Menfi tespit davası açılabilecek nedenler bakımından kanunda bir sınırlama mevcut olmayıp hukuki ilişkinin türüne göre borçlu her türlü borçlu olmadığının tespitini isteyebilmektedir. Ancak öğretide hakim görüşe ve istikrarlı Yargıtay kararlarına göre borçlunun salt borcun zamanaşımına uğradığından bahisle menfi tespit davası açılamayacağı kabul edilmektedir. Bu kabulün gerekçeleri ise; zamanaşımına uğramış borcun eksik borç olduğu, bu nedenle varlığını koruduğu, kaldı ki zamanaşımı definin ancak alacaklıya karşı ileri sürülmesi halinde etki doğuracağını, ödeme emrine karşı itiraz etmemiş olan veya itirazında zamanaşımı defi’yi ileri sürmeyen borçlunun bu hakkından feragat ettiği yaklaşımından ibarettir. Kaldı ki, takibin kesinleşmesinden sonra borcun zamanaşımına uğradığı veyahut takip içi zamanaşımının gerçekleştiği nedenleri ile İcra Mahkemelerinde icranın geri bırakılması davası açılabilecekken menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar yoktur. Bu halde salt zamanaşımına dayalı menfi tespit davası açılamayacağını ancak farklı hukuki çarelere başvurulabileceğini bilginize sunarız.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu
[1] Bkz: Yargıtay HGK 02/06/2020 Tarih, 2017/19-892 Esas, 2020/305 Karar
[2] Ruhi Ahmet Cemal/Ruhi Canan, “İcra İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları”,1. Baskı, 2018, s.328
[3] Uyar, Talih, “Menfi Tespit ve İstirdat Davaları”, 4. Baskı, 2015, s.141
[4] Uyar, Olumsuz Tespit, s. 53; Y. 11. HD, 7.7.1975 tarih ve 912/467 sayılı kararı “Her ne kadar zamanaşımı müessesesi Borçlar Kanununun “borçların sukutu”na ilişkin 3. babında tanzim edilmiş ise de, gerçekte borçluluğu sona erdiren diğer maddeler gibi taraflar arasında mevcut alacaklılık ve borçluluk ilişkisini ortadan kaldırmaz. …Aynı nedenlerle ödeme emrine karşı zamanaşımı savunmasında bulunmayan veya hiç itiraz etmeyen borçlunun artık borcun zamanaşımına uğradığından bahisle Menfî tespit davası açması mümkün değildir.”, Y. ll.HD., 6.2.1984 T 487/541 (Uyar, İİK Şerhi, C. II, s. 1695-1696) “Borcun sukut etmesi için zamanaşımı süresinin geçmesi yeterli olmayıp defi hakkının kullanıldığı yolundaki irade beyanının buna inzimam etmesi gerekir. Böyle bir beyanı ise, ancak takip veya dava sırasında vaki olduğu takdirde hukukî bir sonuç doğurur. Borçla ilgili herhangi bir muaraza olmadan defi hakkında etkili olacağı düşünülemez”
[5] Bölge Adliye Mahkemesi İstanbul 13. Hukuk Dairesi Esas: 2020 / 838 Karar: 2022 / 941 Karar Tarihi: 09.06.2022 “Öte yandan yukarıda da açıklandığı üzere takibe konu çek zamanaşımına uğramış ise de, davacı taraf çeke ve daha sonra 12 adet senede dayalı borcu ikrar etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/11/2015 tarih 2013/22-2202 E., 2015/2362 K. sayılı kararında da “Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/11/1963 T. 5924-6419 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır. Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun, bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi, çelişkili davranış yasağını oluşturur. Bu durum Medeni Kanunun 2 nci maddesine aykırı olup hukuken korunamaz (HGK’nun 23.02.2000 gün ve 2000/15-71 E, 2000/116 K )…” şeklinde açıklandığı üzere davacı taraf borcu ikrar ile zımni olarak zamanaşımı definden feragat etmiştir. Dolayısıyla davacının zamanaşımı nedenine dayalı menfi tespit ve istirdat istemleri de haklı görülmemiştir.”
[6] İlamsız İcrada Zamanaşımının İleri Sürülmesi, (BATİDER, 1986, c: XII, S:3-4, s:98)