Deprem Sebebiyle Meydana Gelen Zararlarda Hukuki Sorumluluk Hakkında Bilgi Bülteni
A. Giriş
Ülkemizin tabi olduğu jeolojik ve iklimsel etkenler nedeniyle deprem olgusu, ne yazık ki sıklıkla kendisini göstermektedir. Bilindiği üzere, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen, 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler; Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Malatya ve Kilis başta olmak üzere ülkemizin 10 kentini derinden etkilemiştir. Bu vesile ile bir kez daha deprem sırasında ve sonrasında yaşanan gelişmelerden büyük üzüntü duyduğumuzu ifade eder, depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi sunarız.
Bununla birlikte, önceki tarihli bilgi bültenimiz içerisinde idari başvuru ve idari yargı düzeni içerisinde izlenebilecek hukuki süreç irdelenmiş olup, işbu bilgi bülteninde yalnızca deprem dolayısıyla gündeme gelebilecek hukuki ve cezai sorumluluk koşullarına ana hatlarıyla temas edilecektir.
B. Deprem Sebebiyle Meydana Gelen Zararlardan Hukuki Sorumluluk
Genel Olarak
Deprem sebebiyle zarar gören kişilerin ileri sürecekleri maddi ve manevi tazminat taleplerinin muhatabı olarak; yapı maliki, intifa ve oturma hakkı sahipleri, eser sözleşmesi kapsamında yapıyı meydana getiren yüklenici, kira ilişkisi içerisinde kiraya veren ile yapının meydana getiriliş sürecinde aktif rol oynayan başkaca kişiler gündeme gelmektedir. Tazminat talebinin hukuki dayanağını teşkil eden haksız fiil ile sözleşmeden kaynaklı sorumluluk yönünden kusurun varlığı şart olup, yalnızca yapı malikinin sorumluluğu ise diğerlerinden farklı olarak istisnai bir kusursuz sorumluluk hali teşkil etmektedir.
Haksız Fiilden Doğan Sorumluluk
En başta haksız fiil sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille zararın oluşumuna sebebiyet verilmesi aranmakta olup Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından da ifade edildiği üzere, yapım hataları taşıyan bir bina inşa edilmesi, özellikle deprem bölgesi olarak kabul edilen alana özgü proje ve uygulama şartlarına aykırı davranılması haksız fiil örneklerindedir. Yine yapının denetlenmesi sürecinde teknik standartlara uygunluk denetimini layıkıyla yerine getirmeyen yetkili kişilerin de görevlerinin gereklerine aykırılık teşkil eden bu davranışları aynı hukuki sebeple, illiyet bağının bulunması şartıyla tazminat sorumluluğunun oluşumuna yol açacaktır. Genel anlamda, bahsedilen koşulların risk oluşturucu boyutunu hiçe sayarak projenin uygulamaya konulmasına imkân tanıyan davranışlar sergileyen kişi ve kurumlar, zarardan müteselsilen sorumluluk taşıyacaktır.
Bahsedilen kişilerin kusurlu davranışları sonucunda depreme karşı direnç gösteremeyerek yıkılan veya hasar gören bir yapı dolayısıyla maddi ya da manevi anlamda zarara uğrayan kişilerin haksız fiil hükümlerine göre tazminat talep etmek hakları mevcuttur. Nispilik ilkesinin hâkim olduğu sözleşme ilişkisine taraf olmaması sebebiyle buna dayalı olarak talepte bulunamayacak kişilerin haksız fiil hükümlerine göre, depremin oluşumu sonucunda uğradıkları zarar dolayısıyla sorumlu kişilere karşı başvurabilme hakları mevcuttur.
Haksız fiil sorumluluğu açısından zamanaşımı, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl, her halde zarara yol açan olayın meydana gelmesinden itibaren on yıllık süreyle sınırlandırılmıştır. Ancak zamanaşımının düzenlendiği TBK 72 hükmünde, zarara yol açan fiilin aynı zamanda suç teşkil etmesi durumuna, tazminat istemi yönünden kanunda daha uzun bir zamanaşımı süresinin öngörülmesi kaydıyla ceza zamanaşımının uygulanması sonucu bağlanmıştır.
Haksız fiil yönünden bahsedilen zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin, binanın yapımı tarihi olarak kabul edilebilmesi bu hukuki sebebe özgü unsurlara aykırı düşürecektir. Burada binanın tamamlanarak teslim edilmesi ve fakat bunun proje ve uygulama kurallarına aykırı şekilde inşa edilmiş olması yalnızca hukuka aykırı eylemi ortaya koyacaktır. Bu aşamada henüz zarar ortaya çıkmamış, miktar itibariyle saptanabilir hale gelmemiştir. Hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
Nitekim binanın yapımı sırasında koşulları oluşan hukuka aykırı eylem, depreme karşı dirençsiz kalması sonucu zararı doğurmakta ve dolayısıyla haksız fiil bu tarihte işlenmiş kabul edilmektedir. Bu açıklamalardan hareketle on yıllık üst sürenin haksız fiilin tüm koşullarını sağladığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmelidir.
Kiraya Verenin Hukuki Sorumluluğu
Deprem anında yapıda meydana gelen tahribat sonucu doğrudan veya dolaylı olarak zarar gören kiracı taraf, sözleşme ilişkisine dayanarak kiraya verene başvurabilecektir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 301. maddesi ile kiraya verenin, sözleşmenin devamı müddetince kiralananı kullanıma elverişli şekilde bulundurma yükümlülüğü öngörülmüştür. Nitekim yapının depremin etkisiyle hasar görmesi halinde durumun koşullarına göre kiracı; kiralananda bulunan ayıpların giderilmesini, ayıp oranında kira bedelinde indirime gidilmesini ya da zararının giderilmesini kiraya veren karşı ileri sürülebilecektir. Önemle vurgulanmalıdır ki kiracı; zararın giderilmesi seçimlik hakkını, diğer haklarıyla birlikte kullanabilecektir. Zira bu seçimlik hak, yöneldiği amaç itibariyle diğerlerinden farklı bir konumdadır. Kiralananda deprem dolayısıyla oluşan ayıplara dayalı tazminat talebi yönünden kanunda özel bir düzenleme yer almadığından bu talebe, TBK 146 hükmünde yer alan on yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanacaktır.
Yapı Maliki ve Satıcının Hukuki Sorumluluğu
Yapı maliki, intifa hakkı ile oturma hakkı sahipleriyle birlikte kusursuz sorumlu konumundadır. Gerçekten de binanın yapımı sürecindeki bozukluklar ile özgülendiği amaç doğrultusunda kullanılmaya başlandığı devre içerisinde, bakımındaki eksiklikler, deprem sonucunda bir zararın oluşumuna yol açtığı takdirde TBK 69 hükmü uyarınca yapı malikinin hukuki sorumluluğuna gidilecektir. Toplu yapılarda, müşterek mülkiyetin bulunduğu ortak alanlarda meydana gelen zararlar yönünden kat maliklerinin birlikte sorumlu olacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Yapı malikinin sorumluluğu yönünden; yapının teknik standartlara, onaylı projesine ve ihtiyaç duyduğu iş gücüne aykırı şekilde inşa edilmesi yapım bozukluğu olarak nitelendirilebilecektir. Çünkü, yapının inşa edilmesinden sonraki dönemde, iç ve dış olumsuz etkenlere karşı bakımının sağlanması yapı malikinin sorumlulukları arasındadır. Nihayetinde, yapım bozukluğu veya bakım eksikliği ile uğranılan zarar arasında nedensellik ilişkisi bulunması kaydıyla, maddi veya manevi anlamda zarar gören kişilerce yapı malikine, intifa ve oturma hakkına sahip olan kişilere karşı tazminat talebinde bulunulabilecektir. Son olarak yapı malikinin kusursuz sorumluluğu, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl, her halde zarara yol açan olayın meydana gelmesinden itibaren on yıllık süreyle sınırlandırılmıştır.
Yine satış sözleşmesi kapsamında satıcının ayıptan doğan sorumluluğuna değinilmesinde de fayda vardır. İlk olarak alıcı, malın ayıplı şekilde kendisine teslim edilmesi nedeniyle uğramış olduğu zararların giderilmesini, seçimlik haklarına ek olarak talep edebilecektir. Alıcının seçimlik hakları ise; sözleşmeden dönme, ayıp oranında satış bedelinde indirim yapılması, malın ayıpsız bir misliyle değiştirilmesi, satılanın ücretsiz onarılmasını talep etmeye yöneliktir. Bununla birlikte satıcının ayıptan doğan hukuki sorumluluğu, devir tarihinden itibaren iki yıllık süreyle sınırlandırılmış olup, satıcının, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusuru varsa zamanaşımı süresi uygulanmayacaktır. Ayıbın hileye başvurularak gizlenmesi bu anlamda kabul edilebilecektir.
Rücu Hakkı
Zararı bu şekilde karşılamak durumunda bırakılan yapı malikinin de asıl sorumlulara karşı, sorumluluk taşıdığı miktar kapsamında rücu etme hakkı bulunmaktadır. Bununla ifade edilmek istenen alacaklıya yapılan tazminat ödemesinin, asıl sorumlu konumundaki bir başka kişiden istenmesidir. Özellikle yapının bünyesinde bozukluk ve noksanlık taşıyan haliyle devredildiği durumlarda uğranılan zararı kusursuz sorumluluk esasları çerçevesinde karşılayan malik, satıcı sıfatını haiz eski malike karşı ayıptan doğan zararın giderilmesi talebiyle başvurabilecektir.
Deprem sonrasında kiracının uğramış olduğu zararları, ayıptan sorumluluk hükümleri uyarınca tazmin eden kiraya verenin katlanmış olduğu bu giderler için bir diğer sorumlu sıfatını haiz yapı malikine başvurabilme imkanına bulunmaktadır. Bu noktada zararı gideren yapı malikinin asıl sorumlulara karşı rücu hakkı kapsamında başvurabilmesi olanak dahilindedir.
Kendisine karşı ileri sürülen tazminat istemi üzerine zararı tazmin eden veya hali hazırda deprem dolayısıyla açığa çıkan zarardan bizzat etkilenen ve buna katlanmak durumunda kalan yeni malikin, asıl sorumlu sıfatıyla başvurabileceği bir diğer muhatabı da kaynağını eser sözleşmesinden almaktadır. Bu anlamda hasar gören yapıya ilişkin plan çiziminde bulunan veya mimari projeyi hazırlayan kişinin, geniş boyutta maddi ya da fikri türdeki eseri meydana getiren yüklenicinin; üstlenmiş oldukları yapma edimini ayıplı şekilde, yani bünyesinde bulunması gereken niteliklerdeki noksanlıklarla teslim etmiş ve nihayetinde bu ihmalin meydana getirdiği eksikliğin deprem olgusuna yenik düşerek zararı doğurması halinde, bu kez eser sözleşmesi kapsamında ayıptan doğan sorumluluk açığa çıkacaktır. Eser sözleşmesinde yüklenicinin hukuki sorumluluğuna aşağıda ayrıntılı şekilde değinilecektir.
Eser Sözleşmesi Kapsamında Ayıptan Doğan Sorumluluk
Yüklenicinin eser sözleşmesi içerisindeki asli edim yükümlülüğünü teşkil eden eser meydana getirme borcu, aynı zamanda eserin ayıpsız şekilde teslim edilmesini ifade etmektedir. Dolayısıyla eserde bulunması gereken nitelikler arasında kaçınılmaz şekilde yer alan, deprem nedeniyle oluşabilecek yapısal hasarları minimum düzeye indirecek tasarım ve uygulamaların gerçekleştirilmemesi; eseri ayıpsız şekilde meydana getirme borcu yüklenen yüklenicinin sorumluluğunu doğuracaktır. Yapının ruhsat ve eklerine, yürürlükte bulunan imar planı hükümlerine, mimari projesine aykırı şekilde inşa edilmesi yüklenicinin sorumluluğunun belirlenmesinde aydınlatıcıdır. Ancak yüklenicinin sorumluluğunun takdirinde, sözgelimi yapının tamamlandığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri ile teknik standartlar göz önünde alınacaktır.
Yükleniciye karşı, eser meydana getirilmesi karşılığında bedel ödeme borcu üstlenen işsahibinin (ısmarlayan), ayıplı bir eser meydana getirilmiş olması sebebiyle ileri sürülebileceği haklar; sözleşmeden dönme, eserin alıkonularak ayıp oranında bedelden indirimde bulunulması, eserdeki ayıbın giderilmesi ile bunlara ek olarak tazminat talep etme hakkı biçimindedir.
Ayrıca eser, henüz yapım aşamasında olsa dahi mülkiyeti işsahibine ait olacağından yapı maliki sıfatını taşıdığı da gözden kaçırılmamalıdır. Eserin, yapımı aşamasında meydana gelen bir deprem sonucunda yıkılması halinde ise ifa imkansızlığından söz edilmeyecek, yüklenici yine de bu binayı ayıpsız şekilde meydana getirme yükümlülüğü taşıyacaktır. Yüklenici artık bu gibi bir ihtimalde, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasını talep edebileceği gibi sözleşmeden dönme hakkını da ileri sürebilecektir. Bununla birlikte işsahibinin eserin ayıplı olmasından doğan hakları, eserin teslim tarihinden itibaren, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yıl, taşınmaz yapılarda ise beş yıl, ayıbın niteliğine bakılmaksızın yüklenicinin ağır kusuru varsa yirmi yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Yine ifade etmek gerekir ki, yüklenicinin, işsahibine karşı eser sözleşmesinden kaynaklı hukuki sorumluluğu haricinde, haksız fiil sebebiyle sorumlu tutulması da olanaklıdır. Böyle bir durumda, işsahibi yönünden sebeplerin yarışması söz konusu olacak ve artık hâkim tarafından en iyi giderim imkânı tercih edilecektir.
C. Sonuç
Depremin ortaya çıkardığı zararların kaynağına göre, yapıyı meydana getiren eser sahibi, yüklenici, kiraya veren, satıcı, yapı maliki ile projeyi uygulamaya koyan mimar ve mühendis gibi teknik sorumlulara karşı; malvarlığında veya şahıs varlığında eksilme meydana gelen kişilerce tazminat talebinde bulunulabileceği gibi asıl sorumlulara karşı rücu kapsamında başvurma hakkı da bulunmaktadır.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu