Alacağına Geç Kavuşan Alacaklının Enflasyon Karşısındaki Haklarına İlişkin Bilgi Bülteni
- Giriş
Ticari hayatın sorunsuz bir şekilde devam edebilmesi için, mal veya hizmet sağlama ediminin karşı edimi niteliğindeki para ödeme borcunun vadesinde yerine getirilmesi önem arz etmektedir. Buna rağmen ekonomik koşulların da getirdiği zorluklarla beraber zaman zaman bu borçlar vadesinde ödenemeyebilmektedir. Türk Borçlar Kanunu’nun (“Kanun”) ilgili maddeleri gereği borcunu vadesinde ödemeyen borçlu temerrüde düşmekte ve borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe borcun vaktinde yerine getirilmemesinden dolayı alacaklının uğradığı zararı karşılamak zorundadır. Bu anlamda temerrüt faizi adı verilen ve belirli bir miktardaki para, borçlu tarafından alacaklıya ödenmektedir.
Zaman zaman borçlu tarafından alacaklıya ödenecek temerrüt faizi, alacaklının uğradığı zararı karşılamaya yetmeyebilir. Bir başka ifadeyle alacaklının uğramış olduğu zarar, borçludan temerrüt faizi adı altında tazmin edeceği paradan daha yüksek miktarda olabilir.
İşte bu gibi durumlarda alacaklının zararına hukuki anlamda verilen ad “munzam zarar”, diğer bir ifade ile “aşkın zarardır”. İşbu bilgi bülteninde genel hatlarıyla munzam zarar kavramı incelenecek ve konu ile ilgili açıklamalar yapılacaktır.
- Genel Olarak Munzam Zarar Kavramı ve Şartları
Yukarıda da açıklandığı üzere munzam zarar, alacaklının temerrüt faizi ile elde edeceği miktarı aşan zarar anlamına gelmektedir. Kanun’un ilgili maddesine göre alacaklının, temerrüt faizini aşan bir zarara uğraması halinde borçlu, bu zararın meydana gelmesinde kendisinin kusursuz olduğunu ispat etmedikçe bu zararı da gidermekle yükümlü olacaktır. Bu anlamda munzam zarar kavramı, çeşitli şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Örneğin alacaklı, borçlunun kendisine para borcunu ödememesi sonucunda üçüncü kişiye olan borcunu ifa edemediği için temerrüde düşmüş ve kendisinin aldığı temerrüt faizinden daha yüksek bir temerrüt faizini ödemek zorunda kalmış olabilir. Bu durumda munzam zarar söz konusudur. Veyahut alacaklı alacağını zamanında elde edemediği için borcunu ödeyememiş ve aleyhine yapılan icra takibi sonucunda malları haczedilerek düşük bedellerle satılmış olabilir. Böyle bir durumda, onun bu yolla uğradığı munzam zarardan borçlu sorumlu tutulabilir.
Alacaklının, temerrüt faizini aşan bir zararının bulunduğu her durumda, munzam zararının tazminini borçludan isteyebilmesi mümkün değildir. Bu anlamda bazı koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmekte olup bu koşullar sırasıyla; borcun para borcu olması, bir zararın meydana gelmiş olması, uygun illiyet bağının varlığı ve borçlunun kusurunun bulunmasıdır.
B.1. Borçlunun Temerrüdünün Para Borcundan Kaynaklı Olması Şartı
Öncelikle munzam zararın tazmininin istenebilmesi için borcun bir para borcu olması gerekir. Zira, munzam zararın istenmesi her türlü borç bakımından değil, sadece para borçları için mümkündür. Para borcunun kaynağı ise önem arz etmemektedir. Bu anlamda para borcunun kaynağı bir haksız fiil olabileceği gibi, para borcu içeren herhangi bir sözleşme de olabilir. Burada asıl önemli olan husus, borçlunun her şeyden önce temerrüde düşmüş olmasıdır.
B.2. Bir Zararın Meydana Gelmesi Şartı
Kanun’un lafzından da açıkça anlaşılacağı üzere, munzam zararın tazmin edilebilmesi için gereken ikinci şart bir zararın meydana gelmiş olmasıdır. Burada kast edilen zarar, maddi zarar olmakla birlikte bu kavram; malvarlığındaki eksilme, yani alacaklının zarar veren davranıştan sonra malvarlığının mevcut hali ile bu olay meydana gelmeseydi göstereceği hal arasındaki farkı ifade eder.[1] Bu tanıma göre munzam zarar, aynı zamanda müspet (olumlu) zarar niteliğindedir. Dolayısıyla munzam zarar hesaplanırken, bundan temerrüt faizinin çıkarılması gerekir. [2]
Munzam zararın tazmininin istenebilmesi için alacaklının temerrüt faizi ile karşılanamayan, onu aşan bir zarara uğramış olması gerekir. Bu itibarla, zararın miktarı işlemiş toplam temerrüt faizi miktarından az veya ona eşitse, tazmini gereken aşkın bir zararın varlığından söz edilemez.[3] Bunun haricinde eğer alacaklı toplam zararının temerrüt faizinden yüksek olduğunu ispatlarsa hem temerrüt faizini hem de bunun üzerindeki aşkın zararı birlikte veya ayrı ayrı isteyebilecektir.[4]
B.3. İlliyet Bağının Bulunması Şartı
Munzam zararın tazmini için söz konusu zararla borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının varlığı aranır. Buna göre, alacaklının temerrüt faizini aşan zararı ile borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Başka bir anlatımla, alacaklının temerrüt faizini aşan bir zarara uğraması, borçlunun para borcunu vadesinde ödememesinden kaynaklanmalıdır. İşbu illiyet bağının somut olaya uygun olarak mevcut bulunduğunu ispat etmesi gereken ise, zarara uğrayan alacaklının kendisidir. Alacaklı, uygun illiyet bağının bulunduğunu ortaya koyan vakıaları ve bunların dayanağı olan delilleri mahkemeye sunmalıdır.
B.4. Borçlunun Kusurlu Olması Şartı
Borçlunun, para borcunu vadesinde ifa etmemesi sonucu temerrüt faizi ödemesi için kusurlu olması gerekmez. Buna karşın alacaklının; borçlunun ödeyeceği temerrüt faizi miktarını aşan bir zararının, yani munzam zararının olduğu durumlarda ise borçludan bu zararın tazmin edilebilmesi için borçlunun kusurlu olması şarttır. Bu noktada ispat yükü, illiyet bağı şartındakinin aksine alacaklıda değil borçludadır.
Kanun’un açık hükmü gereği alacaklı yararına bir kusur karinesi kabul edilmiş olup, borçlunun munzam zararı da ödemekten kurtulabilmesi için kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmesi gerekmektedir.
Önemle belirtmek gerekir ki, borçlunun kusur derecesinin sonuca herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Bu anlamda borçlu hafif ihmali sonucunda temerrüde düşmüş olsa bile temerrüt sebebiyle doğan ve faizle karşılanamayan munzam zararı tazmin etmek zorundadır.
- Yargı Kararları Sonrası İçtihat Değişiklikleri
Yargıtay, daha önceki çoğu kararında munzam zarar olgusunun somut olarak ispat edilmesi gerektiğini kabul etmiş, salt yüksek enflasyon veya döviz kurlarındaki artış gibi durumların alacaklıyı munzam zararın mevcut olduğunun ispatı yükümlülüğünden kurtarmayacağını belirtmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin; “başvurucunun alacağının yüksek enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğramasının alacaklıya aşırı bir külfet yüklediği ve mahkemelerin, zarara uğrandığınının ayrıca ispat edilmesi gerektiği yönündeki katı yorumlarının, kamu yararı ile mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengeyi bozduğu” yönündeki ilgili kararı[5]sonrası Yargıtay’ın bazı kararlarında değişiklikler oluşmaya başlamıştır. Bu hususta halen mevcut olan doktrinel tartışmalar bir kenara bırakıldığında, Yargıtay’ın giderek daha da artan biçimde munzam zarara ilişkin zarar şartının ispatı bakımından somut ispat yerine soyut ispatı yeterli saydığı söylenebilir.[6]
Bu hususta değinilmesi gereken önemli bir nokta da yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle uğranılan munzam zararın tazmin edilip edilemeyeceğidir. Yargıtay’ın daha eski tarihli kararlarında da belirtildiği gibi salt yargılamanın çok uzun sürmesi, davalının temerrütten kaynaklanan munzam zarar yönünden kusurunu ortadan kaldıracak nitelikte bir durum değildir.[7] Bununla birlikte Yargıtay’ın eski tarihli başka bir kararında ise davalının temerrüde düşmekte kusuru bulunmadığı sabitse, salt yargılamanın uzun sürmesinin, davalıya kusur olarak atfedilemeyeceği yönünde tespitler bulunmaktadır.[8]
Güncel Yargıtay uygulamasına bakıldığında ise konu ile ilgili kararda [9] alacağın tahsili amacıyla açılan ilk davada yargılamanın uzun sürmesi ve tahsilatın geç yapılmasının, munzam zarar talep edilemeyeceği anlamına gelmeyeceği yönünde tespit yapılmıştır. Görüldüğü üzere yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle alacaklının uğradığı munzam zararı tazmin edebilmesi, borçlunun temerrüde düşmekte kusuru bulunmadığını ispat etmesine bağlı olacaktır. Kendisinin kusursuz olduğunu ispat edebilen borçludan, sırf yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle munzam zarar talep edilemeyecektir. Bunun yanında kendisinin kusurlu olduğu sabit olan borçlunun da salt yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle oluşan munzam zarar nezdinde kusuru ortadan kalkmayacak ve meydana gelen munzam zararı alacaklıya ödemesi gerekecektir.
- Sonuç
Para borcu ihtiva eden hukuki ilişkilerde, bu borcun vadesinde yerine getirilememesi sonucu alacaklılar zarara uğrayabilmektedir. Alacaklıların, temerrüt faizini dahi aşabilecek miktardaki bu zararları bakımından herhangi bir hak kaybına uğramamaları adına “munzam zarar” adı verilen bir zarar türü kanunda düzenlenmiştir.
Şartları yerine getirildiğinde yaşanabilecek mağduriyetleri giderici nitelikteki bu hukuki kurum hakkında bilgilendirici açıklamalarda bulunulmuştur.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu
[1] Yargıtay 4. Hukuk Dairesi,1984/9369 E. , 1984/9456 K. , 18/12/1984 T.
[2] Altaş, 2001, s.122; Zeytinoğlu, 2005, s.257; Önderi, 2013, s.283 vd.; Antalya, 2019, N. 2687.
[3] AKÇAAL, M. (2022). Güncel İçtihatlar Işığında Munzam Zarar, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12(2), s 1076
[4] Eren, 2019, N. 3466.
[5] Anayasa Mahkemesi, B.No: 2014/2267, 21/12/2017 T.
[6] AKÇAAL, M. (2022). Güncel İçtihatlar Işığında Munzam Zarar, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12(2), s 1087
[7] Yargıtay 13. Hukuk Dairesi,1995/267 E. , 1995/5451 K. , 01/06/1995 T.
[8] Yargıtay 13. Hukuk Dairesi,1994/8904 E. , 1994/10313 K. , 22/11/1994 T.
[9] Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 2013/1703 E. , 2013/18115 K. , 18.11.2013 T.