Tacirlerin Gabin Haline Dayanıp Dayanamayacağı Hakkında Bilgi Bülteni
- Giriş
İrade özerkliği ve sözleşme serbestisi borçlar hukukunda benimsenen en önemli ilkelerden olup; bu ilkeler gereği esasen taraflar sözleşme şartlarını serbestçe kararlaştırabilmeleri mümkündür[1]. Ancak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) sözleşmelerin zayıf tarafını koruyacak; taraflar arasındaki dengeyi sağlayacak birtakım kısıtlamalar getirmiştir.
Gabin, Türk Hukuk Sözlüğü’nde “Karşılıklı edaları ihtiva eden akitlerde bir tarafın edası diğer tarafın ivazı arasında fahiş bir kıymet farkı bulunmasıdır.” şeklinde tanımlanmakta olup; sözleşmede bir tarafın sömürme kastı olması halinde karşı taraftan aşırı yararlanılması sonucu, aşırı yararlanılan tarafa sözleşme ile bağlı olmama ya da açık oransızlığın giderilmesini isteme hakkı veren bir hukuki müessesedir[2]. Gabinden söz edebilmek için objektif ve sübjektif bazı şartların mevcudiyeti ve gabinden yararlanabilecek kişilerin bu şartları taşıyacak kişiler olması gerekmektedir.
İşbu bilgi bültenimizde, tacirlerin gabinden yararlanıp yararlanamayacağı konusuna değinilecektir.
- Genel Bakış
TBK uyarınca “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve herhâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.”[3]
Bu hüküm çerçevesinde gabinden söz edebilmek için, karşılıklı alacaklar arasında açık bir oransızlık bulunması (objektif şart); zarar görenin zor durumda kalması veya düşüncesizliği ya da deneyimsizliği (sübjektif şart) söz konusu olmalıdır.
- Objektif şart: Karşılıklı alacaklar arasında açık bir oransızlık bulunması durumunun oluşabilmesi için bu fark edilebilir orandaki oransızlığın sözleşmenin akdedildiği sırada mevcut bulunması gerekmektedir. TBK’da “açık oransızlık” ibaresi kullanılmış olsa da sayısal bir veriden söz edilmemiş[4] olup, mahkemeler somut durumun gerekliliklerine göre karar vermektedirler. Örneğin Yargıtay bir kararında tarafların alacakları arasında %25’ten fazla bir farkın bulunmasını aşırı oransızlık saymıştır[5].
- Sübjektif şart: Zarar görenin zor durumda kalması, düşüncesizliği ya da deneyimsizliği halleri sübjektif şartları oluşturur. Ancak konumuz özelinde önemli olan zor durumda kalma halidir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) gereğince, “Tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır.[6]” Kanun da anlaşılacağı üzere her tacir, tüm ticarî faaliyetlerinde sağduyu sahibi olmak, ileriyi düşünmek ve işlemlerini ona göre organize etmek zorundadır.[7] Tacirin ticari faaliyetleri, kendi uğraş konusuna ait faaliyetlerin yanı sıra kendi işletmesi dahilinde olmayan ticari işlerini de kapsamaktadır.[8]
Bu meyanda tacirler yalnızca edimini yerine getirmeyi imkânsız kılacak derecede öngörülemeyen, beklenmedik hallerin mevcudiyeti halinde gabin hükümlerinden yararlanabilecektir[9]. Yani tacirin somut olayın getirdiği hal sonucu zor durumda kalması gerekmektedir. Örneğin tacirin ticarethanesini satışa çıkarması zor durum kapsamında değerlendirilmektedir.[10] Diğer bir deyişle tacirin ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar içerisinde olması halinde zor durumda kalma hali gerçekleşmiş kabul edilir.
Belirtelim ki taraflarından biri tacir olan sözleşmelerde zor durumda kalma halinin karşı tarafça bilinmesi ve bundan yararlanılması kastının özenle incelenmesi gerekmektedir. Bu incelemede zor durumda kalma halinin sözleşmenin kurulduğu sırada var olup olmadığı gibi koşulların oluşup oluşmadığı incelenmektedir.[11]
Bu hallerin sağlanması durumunda aşırı yararlanmaya uğrayan tacir sözleşmenin iptalini ve ifa ettiği alacağın geri verilmesini ya da alacaklar arası oransızlığın giderilmesini kanunda belirtilen hak düşürücü süreler dahilinde isteyebilecektir[12].
- Sonuç
TTK gereğince tacirin ticaretine ait bütün işlerde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğinden gabin hallerinden olan düşüncesizlik ve deneyimsizlik hallerinden yararlanamamaktadırlar. Ancak alacaklar arası aşırı yararlanma oluşturacak şekilde bir oransızlık olması ve bunun zor durumda kalma yani tacirin ön göremeyeceği bir durum olması halinde gabinden faydalanılması mümkündür. Belirtelim ki bu şartların oluşup oluşmadığı titizlikle araştırılmalı ve sonuçları bu doğrultuda incelenmelidir. Akabinde şartlar sağlanıyorsa zarar gören tacir zararını hangi şekilde (sözleşmenin iptali veya oransızlığın giderilmesi) tazmin edeceğini seçmesi gerekmektedir.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu
[1] Yargıtay 17. H.D., T:31.10.2019, E:2016/12468, K:2019/10033
[2] Türk Hukuk Lugatı, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, 3. Baskı, Ankara 1991, s.99.
[3] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 28
[4] Acabey, M. Beşir: “Aşırı Yararlanma (TBK.m.28)”, 6098 Sayılı TBK Hükümlerinin Değerlendirilmesi Sempozyumu, Prof. Dr. Cevdet Yavuz'a Armağan, İstanbul 2011, s. 111-121. , Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 09.05.2016 tarihli, 2016/4269 E., 2016/5762 K. Sayılı kararı: ‘:..gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.’
[5] Oranın belirlenmesi noktasından hâkim takdir yetkisine sahip olsa da Yargıtay 1. Hukuk Dairesi içtihatları ile hâkimlere yol göstermek amaçlı görüş bildirilmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 27.12.1976 T., 1976/10791 E., 1976/12751 K.:“…Önce uyuşmazlık konusu olayın ve tarafların özellikleri başka türlü bir değerlendirmeyi zorunlu kılmadığı takdirde hangi orandaki bir ivaz farkının açık nispetsizlik sayılacağını veya sayılmayacağını belirleyen bir tavan ve tabandan yararlanmak uygun olur. Dairenin sürekli uygulamasına göre ivazlar arasındaki 50/100 oranındaki bir fark açık nispetsizliktir, bu kesindir. 10.000 lira değer taşıyan bir mal veya hizmetin 5000 lira karşılığında değiş-tokuş edilmesi normal bir kişinin kabul edebileceği makul bir alışveriş tarzı değildir. Dairenin uygulamalarında ivazlar arasında yüzde yirmi beş oranındaki bir farkın açık nispetsizlik sayılmadığı dahi kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, olağan koşullar altında açık nispetsizlikten söz edilebilmesi için ivazlar arasında en az yüzde yirmi beşten fazla bir fark olması zorunluluğu vardır.”
[6] Bkz: 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu madde 18/2
[7] BAUMBACH, Adolf/ DUDEN, Konrad/ HOPT, Klaus J., Handelsgesetzbuch, München 1987, § 347, s. 821 vd.; ARKAN, Sabih, Ticarî İşletme Hukuku, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Hazırlanmış 15. Baskı, Ankara 2011, s. 138; AYHAN, Rıza/ ÖZDAMAR, Mehmet/ ÇAĞLAR, Hayrettin, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine Göre, Ticarî İşletme Hukuku, Genel Esaslar, Ankara 2011, s. 93; AYHAN, s. 203; ÜNAL (I), s. 56; KARAHAN, s. 86.
[8] ARSLANLI/ KARAYALÇIN, s. 145.
[9] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 02.11.2021 Tarihli, 2020/2126 E., 2021/6326 K.: ‘O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır.”
[10] Yargıtay HGK, 06.06.2007, E. 2007/19-347, K. 2007/328. Kocayusufpaşaoğlu/Hatemi/Serozan/Arpacı, §39, s. 489; von Tuhr, A./Peter, H.: Allgemeiner Teil des Schweizerischen Obligationenrechts, Erster Band, 3. Aufl., Zürch 1979, s. 344; Yavuz, s. 322., Yargıtay 14. HD, 06.05.1986, E. 1985/7787, K. 1986/3066: “Özer’in dershane olarak kullandığı, diğer bir deyimle ticarethane olarak yararlandığı taşınmazını, satış vaadinde bulunması, kendisinin ticari yönden sıkıntı içinde olduğunu gösterir. Olağanüstü koşullar hariç, karşılığını sağlamadan hiçbir tacir, ticaret yaptığı dükkânı veya işyerini satmak istemez. Aksini kabul etmek, ticaret hayatının olağan akışına ve koşullarına ters düşer.”
[11] Yargıtay 19.HD. T 15.02.2011, 2010/8509 E., K. 2011/1895: “TTK.nun 20/2.maddesi uyarınca “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir işadamı gibi hareket etmesi lazımdır”. Hal böyle olunca sübjektif şartın gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesinde davacı şirketin hiffet ve tecrübesizliğinden söz edilemeyeceğinden, müzayaka hali üzerinde irdeleme yapılarak varsa davalıların, davacı şirketin müzayaka halinden bilerek yararlanıp yararlanmadığı hususunun da kanıtlanması gerekmektedir. Müzayaka esas itibariyle ciddi bir mali sıkıntı halini ifade eder. Bir kimse böyle bir sıkıntı içinde, diğer tarafın ileri sürebileceği ağır şartlara kolaylıkla razı olabilir. Müzayaka halinin, sözleşmenin kurulduğu anda mevcut olması gerekir.”
[12] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 02.11.2021 T., 2020/2126 E., 2021/6326 K.: ‘’Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.”