Adi Ortaklıkta Ortakların Sorumluluğuna İlişkin Bilgi Bülteni
- Giriş
Adi ortaklık, iki yahut daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek amacıyla birleştirdikleri bir ortaklık tipidir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda[1] (“TBK”) düzenlenen bu ortaklık tipi, sözleşme, şahıslar, ortakların katılma payları, ortak amaç ve bu ortak amacın gerçekleşmesi gibi beş ana unsuru barındırmaktadır.
Adi ortaklık, fesih veya tasfiye yoluyla[2] sona erebilir. Bunlardan tasfiye usulünde ortakların sorun yaşamadan, ortaklığın malvarlığının eşit bir şekilde dağılımı açısından önem arz etmektedir. İşbu bilgi bülteninde ortaklığın tasfiye aşamasına geçilmeden önce ortaklık içerisinde meydana gelen zararlardan ortakların zarara katılmamasının mümkün olup olmadığı incelenecektir.
- Adi Ortaklıkta Ortakların Sorumluluğu
Yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere ortaklık ilişkisinin kurulabilmesi için iki ya da daha gerçek ya da tüzel çok kişinin iradelerinin birleşmesi gerekir. Ortaklık, katılanların karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla kurulmaktadır. Adi ortakların, ortaklıktan sorumluluğu adi ortaklığın alacaklısı ile ortaklardan birinin kişisel alacaklısı farklı olduğundan bu durum TBK’da[3] da aşağıdaki şekilde ayrı ayrı düzenlenmiştir:
- "Ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler",
- "Ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile, bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu olurlar"
TBK uyarınca, her bir ortak ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçtan şahsen, sınırsız ve müteselsilen sorumludur[4]. Müteselsil sorumluluk doğrultusunda, TBK [5] gereğince alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilecektir. Bu doğrultuda adi ortağın şahsi alacaklısının haklarını ancak o ortağın tasfiye payı üzerinden kullanabileceği hükme bağlanmış[6] olup; ortaklardan birinin şahsi alacaklısı ile adi ortaklığın alacaklısının durumu birbirinden ayrılmıştır.
C. Ortakların Zarara Katılması
Adi ortaklıkta ortaklar, niteliği gereği ortaklığa ait bütün kazançları aralarında paylaşmakla yükümlüdür. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının[7] değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. TBK uyarınca her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlü olup[8], ortaklık için edinilen veya ortaklığa devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde el birliği hâlinde bütün ortaklara ait olacaktır[9]. Bu minvalde, adi ortaklığın kuruluş sözleşmesine göre yaptığı ticari faaliyet sonucu doğan hak ve alacaklar ile borçlar adi ortaklığa ait olacaktır.
Adi ortaklıkta ortakların zarara katılmama durumu ancak ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma yapılması ve ortağın katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olması hallerinde geçerli olacaktır. Yargıtay da, salt emeğini koyan ortak dışında hiçbir ortağın zarardan muaf tutulamayacağını hükme bağlamıştır:[10]
“Adi ortaklık; iki y ada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir (TBK md 620 /1). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (katılım paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur. Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir. Bu nedenle, her olayda bu unsurların var olup olmadığının araştırılması gerekir. Ancak, adi ortaklığın, bazı komşu hukuksal müesseselerden, özellikle ürün (hasılat) kirası sözleşmesinden ayırt edilmesini sağlayan temel kriterler; müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurudur. Zira, ortaklığa sermaye olarak yalnızca emeğini koyan ortağın zarardan muaf tutulabileceğini öngören TBK'nın 623 /3 maddesi hükmünün karşıt anlamına (argumentum a contrario) başvuran Türk doktrininde, ortaklığa sermaye olarak salt emeğini koyan ortak dışında hiçbir ortağın zarardan muaf tutulamayacağı, müşterek amacın ve sonuçta adi ortaklığın varlığından söz edebilmek için bütün ortakların hem kazanca ve hem de zarara katılmalarının gerekli olduğu görüşü egemendir. Ayrıca, ortakların müşterek amaca ulaşmak için birlikte çaba sarf etmek konusunda yükümlülük altına girmeleri, adi ortaklığın varlığı bakımından zorunludur. Bu unsur, ortaklık sözleşmesinin içeriğinde mutlaka yer almalıdır.” |
F. Sonuç
Adi ortaklığın mensubu olan bir ortağın ortaklıktan doğan zarara katılmaması için adi ortaklık sözleşmesinde yalnızca kazanca katılacağına ilişkin anlaşma olması ve katılma payı olarak yalnızca emeğini ortaya koymuş olması gerekmektedir. Bunun dışında adi ortaklıkta zarardan muaf tutulma gibi bir durum mümkün değildir. Sadece emeğini koyan ortağın zarardan muaf tutulacağına ilişkin işbu ihtimalin amacı emeğini getiren ortağın, ortaklığın zarar etmesi ile emeğinin de karşılığını alamayarak zarar etmiş kabul edileceği düşüncesidir.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu
[1] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 620 vd.
[2] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 644
Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
[3] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 638 fıkralar 2 ve 3
[4] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 638/4
Ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile, bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu olurlar.
[5] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 163/1
Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.
[6] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 638/2
Ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler.
[7] Katılım payı kısaca sermaye anlamına gelmektedir.
[8] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 621/1
[9] Bkz: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 638/1
[10] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2021/287 K. 2021/3719 T. 6.4.2021