Akaryakıt Bayilerinin Dağıtıcılara Verdiği Yıllık Taahhüdü Satamamaktan Kaynaklı Cezai Şartları Ödemekten Kurtulması
A. GİRİŞ
Bilindiği üzere; rekabet kurumu nasıl önlemler alırsa alsın, dağıtım firmaları geniş hukuk ağı ve aynı konuda çok sayıda işlem ve sözleşme yapması sebebiyle bayilere göre çok daha profesyonel ve bilinçli hareket etmekte ve hukuki her yeniliğe en kısa sürede önlem alarak kendilerini korumaktadırlar.
Bayiler ise, dağıtım firmalarına göre daha güçsüz olmaları ve dikey ilişkinin altında kalan taraf olmaları sebebiyle kanun tarafından gözetilmekte ve korunmaktadırlar.
Hal böyle iken bayilerin; her yeni çıkan kanundan, yönetmelikten, rekabet kurumu ve/veya Yargıtay kararından haberdar olması hayati önem taşımaktadır.
İşbu yazımızın konusu da, cezai şartların talep edilmesi hakkında oluşan yeni uygulamalardır.
Dağıtım firmaları sözleşmenin feshinden sonra, önceki yıllara ait “yıllık asgari alım taahhütlerinin” yerine getirilmemesi ile ilgili cezai şartları ve kar mahrumiyetlerini toplu olarak dava etmektedirler. Bu davalarını ise bayilik sözleşmelerinde tamamı dağıtıcı lehine yazılı hükümlere dayandırmaktadırlar. Bu davalarla bayiler zor duruma düşmekte, bir anda ve toplu olarak ortaya çıkan bu alacak kalemi neticesinde mali olarak mağdur olmaktadırlar. Ancak yaşanan son gelişmeler ve mahkemelerin yeni aldığı kararlar ile bu durumu dağıtım firması aleyhine zorlaştırılmıştır. Dağıtım firmalarına bu hususta bildirim şartı getirilmiş ve istediği şekilde ceza talep etme hakları kısıtlanmıştır. Bu durum bayilerin lehine yeni ve olumlu bir karardır.
B. YARGITAY’IN KONUYA İLİŞKİN KARARI
“Görüldüğü üzere, davalı şirketin, davacı şirkete hitaben gönderdiği 17 Mayıs 2010 tarihli ihtarnamedeki önerisi, davacı şirketin bu anılan ihtarnameye cevap vermemekle ( veya sessiz kalmakla ) birlikte, sözleşme süresince davalı şirkete beyaz mal vermesine ilişkin davranışı, bu ilişkinin sözleşmenin kalan süresince (3 yıl ) devam ettiği gözönüne alındığında, davacı şirket, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin ceza-i şartı düzenleyen 15.maddesinin uygulanmayacağı konusunda davalı tarafta haklı bir güven oluşturmuştur.
Davalı şirket, kendisinde uyandırılan bu haklı güven dolayısıyla davacı şirketten beyaz mal almaya devam etmiş; ancak, beklemediği şekilde, bayilik sözleşmesinin kendisi tarafından feshinden sonra davacı tarafından eldeki dava ile ceza-i şart tazminatının tahsili istenilmiştir.
Dolayısıyla, davacı şirketin bayilik sözleşmesinin 15.maddesinin uygulanmayacağı yönündeki anlaşma nedeniyle ortaya çıkan olgunun kaynağı haklı güvendir. Bu şekilde ortaya çıkan güven sorumluluğu ise, dürüstlük ilkesinin bir gereğidir.
Daha da önemlisi, davacı şirketin davranışları ile davalı şirkette yarattığı güvenle çelişki oluşturacak şekilde sözleşmenin davalı şirket tarafından feshinden sonra eldeki davaya konu edilen ceza-i şart tazminatını istemesi çelişkili davranış yasağını oluşturur ki, böyle bir davranışın hukuken korunması beklenemez.” (Yargıtay HGK 2012)
Borçlar Kanununa göre, “Ceza; borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa, alacaklı hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.” Yani dağıtım firması gerekli şartları yerine getirir ise, hem zararını hem de cezai şartı talep edebilecektir.
Ancak uygulamada dağıtım firmaları kanunda istisna olarak gösterilen şekilde “çekincesiz” olarak mal vermeye devam etmektedirler. Bu husus yasaya aykırı olduğundan, yüksek mahkeme dağıtım firmalarının cezai şart taleplerini reddetmeye başlamıştır.
Yüksek Mahkemenin son içtihadına göre; dağıtım firmalarının cezai şart isteyebilmesi için bayilik sözleşmelerinin imzalanmasından sonra geçen her yılbaşında, bayilere mal vermeden önce belli bir bildirim yapması, bildirimde çekincesini ileri sürmesi ve bu çekinceyi bayilere tebliğ etmesi gerekmektedir.
Dağıtıcı, her yıl başında bir önceki yıla ait mevcut duruma dair çekincesini bildirecek ve diğer bir yıla o şekilde başlayacak ve mal verecektir. Bu hüküm her yıl için geçerlidir. Yargıtay bu şarta uymamış dağıtıcının cezai şart talep edemeyeceğini açık ve net olarak hükme bağlamıştır.
“….Sözleşmenin 25. Maddesi hükmü olup, belirtilen hükmün uygulanabilmesi için a fıkrası uyarınca davacı şirketin her şeyden önce sözleşme şartlarına uyması konusunda yazılı olarak ihtar çekip süre vermesi gerekmektedir.
Davacı şirket davalının asgari alım taahhüdüne uymadığı ve bu sebeple sözleşme aykırı davrandığını ileri sürmüş ise de, sözleşme şartlarına uyması konusunda sözleşmenin 25/a maddesi uyarınca yazılı bir ihtar gönderecek süre verdiğini iddia ve ispat etmemiştir. Başka bir anlatımla davacı bu konuda süre şartına uymadan 29.09.2011 tarihli noter ihtarnamesi ile sözleşmeyi feshettiğini bildirmiştir. Hal böyle olunca fesih nedeniyle kâr mahrumiyeti istenebilmesine ilişkin sözleşmenin 25. Maddesinde öngörülen koşulları gerçekleşmediğinin kabulü gerekir.”(Yargıtay 19 HD 2013)
Elbette ki dağıtım firmaları bu gelişmeye ayak uydurmakta zorlanmayacaklardır. Her yılbaşında (sözleşmenin imza tarihine göre yılbaşı) gönderdiği faturalara küçük notlar, okunmayacak alt yazılar ekleyecek ve bayiler fark etmeden bildirim yapma yollarını arayacak veya doğrudan noterden ihtarname göndermek suretiyle haklarını garanti altına almaya çalışacaklardır.
Ancak tüm bu prosedürler, dağıtım firmalarının bundan sonra yapması gerekenlerdir. Hali hazırda 2014 yılı ve öncesinde hiçbir bildirim yapılmadığından ve yüksek mahkeme karına uygun şeklide ihtar gönderilmediğinden, dağıtım şirketlerinin bundanönceki yıllara ait cezai şartları tahsil etmeleri mümkün değildir . Bu durum bayilerin hali hazırda birçok yükten kurtulması anlamına gelmektedir.
C. SONUÇ
Bayilerin tek bir fesih bildirimi ile çok yüklü borçların altına girmemesi ve cezai şart taleplerinin zorlaştırılması için 2014’den itibaren tedarikçiler tarafından kesilen faturaların ve yapılan bildirimlerin dikkatle incelenmesi gerekmekte olup, bu konuda gerek muhasebe gerekse hukuk servislerinin uyarılması ve eğitilmesi önemlidir.
Bu son gelişmeler üzerine, dağıtım firmalarından beklediğimiz bir diğer hareket ise, daha önce belirtmedikleri çekinceleri, toplu olarak bildirmeleri ve bu bildirimi bayinin de kabulü ile geçerli hale sokmaya çalışmalarıdır. Veya sözleşmeye ek protokoller ile yüksek mahkeme kararının aksini kabul eder şekilde hükümler imzalatmaya çalışmaları da olası bir seçenektir. İşte tüm bu durumlarda bayilerin mutlaka bir hukukçu ile birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Hukuken haklarının korunabilmesi ve kazanılmış haklarının uhdelerine tutulabilmesi ancak bu konuda uzman meslektaşlarımız sayesinde mümkün olabilecektir.
Yeterli dikkat, özen ve doğru hukuki hamlelerle doğru bir savunma bir araya getirildiğinde; tedarikçilerin bayilerin ekonomik haklarını açıkça zedeleyen ve ağır serbest piyasa koşullarında bayileri zorlayan bu uygulamaları engellenebilecek ve hali hazırda icra tehdidi ile yapılan binlerce lira ödemenin de önüne geçilebilecektir.
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu