Uyarlama Davaları
A. GİRİŞ
Hukuk sistemimizde geçerli olan ilke, sözleşme serbesti ilkesidir. Bu ilkeye göre, taraflar emredici hükümlere aykırı olmamak kaydı ile sözleşmede ilgili hususları serbest iradeleri ile belirleyebilirler. Buna bağlı olarak da taraflardan sözleşmenin devamlılığını sağlamak için üstlerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmeleri beklenir. Bu ilkeye de ahde vefa – söze bağlılık ilkesi denmektedir. Fakat her şart ve durum altında taraflardan ne olursa olsun sıkı sıkıya sözleşmeye bağlı kalmalarını beklemek, hakkaniyete ve hukuk devleti ilkelerine bağdaşmayabilir. İşte bu durumda hukuk sistemimizin çözüm olarak ürettiği kurum, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasını sağlamak ve buna bağlı olarak da uyarlama davası müessesesidir. Ancak sözleşmeye müdahale (uyarlama) müessesesi, istisnai, tali (ikinci derecede) ve yardımcı niteliktedir.
Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası 6098 Sayılı Kanun'un 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlenmiş, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanununun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere de harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi sözleşmeye bağlılığın beklenemeyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir. Akit yapılırken öngörülemeyen değişikliklerin borcun ifasını güçleştirmesi halinde “işlem temelinin çökmesi” gündeme gelir. İşlem temelinin çöktüğünü kabul eden hâkim; duruma göre, alacaklı lehine borçlunun edimini yükseltmeye, borçlu lehine (onun tamamen veya kısmen) akit yapıldığı andaki dengeyi sağlayacak biçimde, edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar vermek suretiyle sözleşmeyi değişen şartlara uydurur.
Ancak, uyarlama davası için aranan başlıca koşullar mevcuttur. Bu şartlar;
i. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
Öngörülememe hali her somut olaya göre ayrı değerlendirilmektedir. Örneğin, Yargıtay bir kararında, ülkemizde ekonomik krizlerin sıklıkla seyrettiğini ve dövizle borçlanan kişinin bu hususu öngörebilecek durumda olduğunu başka bir kararında ise uyarlama isteyen tarafın tacir olduğunu, basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü olduğunu bu sebeple uyarlama davasının öngörülemeyen şart unsurunun gerçekleşmediğini belirterek yerel mahkemenin kararını bozmuştur. Ancak doktrinde bu kararının eleştirildiğini de belirtmek gerekir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2014/13-1614 K. 2014/900 sayılı kararında ise sözleşmenin benimsenmesi düşüncesine mahal vermeden uyarlama davasının açılması gerektiğini belirtmiştir; “ Kaldı ki, eldeki dava kredi geri ödemesinin başladığı tarihten üç yıl sonra açılmış olup, bu durumda davacının sözleşmeyi benimsediğinin kabulü gerekir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır .”
ii. Öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
iii. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
iv. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
v. Taraflar arasında mevcut bir sözleşme olup olmadığı hususunda ihtilaf olmamalıdır. Uyarlama davası için mevcut bir sözleşme mutlaka aranmaktadır.
Uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır. Ancak sözleşmeden dönme veya fesih hakkının kullanılması ve uyarlama olarak kabul edilmesi için mutlaka açıkça talep olmalıdır.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus, sözleşme yapılırken sözleşmeyi iyice inceleyip sözleşmede uyarlama hakkından feragat edilmesine ilişkin herhangi bir hüküm olmaması gerektiğidir. Çünkü, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2015/5776 K. 2015/9282 sayılı kararında; “ sözleşmenin özel hükümler 11.maddesinde, “kira bedeli rayiç ve emsal kiralar ile yüksek enflasyon ihtimali gözetilerek kararlaştırılmış olup, bu olgular kiralayan açısından beklenmedik hal sayılmayacaktır. Kiralayan bu nedenlere dayanarak kira uyarlama davası açmamayı peşinen kabul etmiştir” hükmü yer almaktadır. Buna göre hak ve nesafet esaslarına göre kira bedelinin belirlenmesi doğru değildir .” Şeklinde hüküm kurmuştur.
Ayrıca, Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 7. maddesine göre, Türk Borçlar Kanunu’nun aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddesi, Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce açılmış ve devam etmekte olan davalarda da uygulanacaktır.
B. YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA SÖZLEŞMENİN UYARLANMASI – EMPREVİZYON
B.1 Kira Bedelinin Değişen Koşullara Uyarlanması
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nun 2.maddesine göre "dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarda görevli mahkeme aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. 6100 Sayılı HMK.nun 4/1-a maddesine göre ise “ Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda ” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. Bu sebeple uyarlama davasında görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemeleridir.
HMK yürürlüğe girmeden önce ise kira bedelinin uyarlanmasında görevli mahkeme tespiti, mecurun yıllık kira bedeline göre belirlenip yıllık kira bedeli HUMK'ta belirlenen sınırın altındaysa Sulh Hukuk Mahkemesi, sınırın üstünde ise Asliye Hukuk Mahkemesi görevli mahkeme şeklinde idi.
Ayrıca uyarlama davasının, kira tespit davasından tamamen farklı bir dava türü olduğu göz önünde tutulmalıdır. Burada önemle belirtilmesi gereken husus uyarlama davalarına özgü temel kurallar gözetilmeksizin salt kira parasının tespitine dair davalarda izlenen yöntemlerle, örneğin sadece taşınmazın cinsi, yüzölçümü, bulunduğu mevki, emsal taşınmazların kira bedelleri gibi verilerle intibak boşluğu doldurulup, sözleşme düzeltilemez. Örneğin, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2016/5337 K. 2016/7235 sayılı ilamında “ Davacı kiracı uzayan kira döneminde kira bedelinin tespitini istemiştir. Mahkemece davanın uyarlama davası olarak kabul edilerek kira bedeli tespiti yoluna gidilmesi doğru değildir. ” Şeklinde hüküm kurulmuş ve yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Diğer önemli bir husus, uyarlama davaları ancak uzun süreli sözleşmeler için söz konusu olabilir. Kısa süreli sözleşmeler için uyarlama istenemez. Bu konu ile ilgili Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2012/16767 K. 2012/21930 sayılı ilamında “ Davacı davalıya ait meskende 27/12/2006 tarihinden beri kiracı olarak oturduğunu kira bedelinin 01/10/2008 - 30/09/2009 tarihleri arasında aylık 800.00 tl olarak ödendiğini ancak 2008 yılında başlayan ekonomik kriz nedeniyle kira bedelinin fahiş hale geldiğini belirterek 01/10/2009 tarihinden itibaren başlayacak yeni kira dönemi için aylık kira bedelinin 400.00 tl olarak tespitine karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasındaki sözleşme bir yıllık sözleşmedir ve sözleşme birer yıl uzamaktadır. Uzun süreli sözleşme değildir. Kısa süreli sözleşmeler için uyarlama istenemez uyarlama şartları olmadığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”
Kira bedelinin yabancı para üzerinden kararlaştırılmasına imkan veren TBK 344. maddenin 3. Fıkrasına göre de her ne kadar beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamayacağı hükmü olsa da TBK’nın aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. madde hükümlerinin saklı olduğu düzenlenmiştir. Bu sebeple kira uyarlama davaları yabancı para üzerinden yapılmış kira akitlerinde de uygulama alanı bulabilecektir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2002/10368 K. 2002/13299 sayılı ilamında da; “ Kira uyarlama davalarında Ülkemizin yerleşmiş ekonomik koşullarının etkisiyle sözleşmedeki yabancı paranın ( dövizin )Türk parası karşısında normal artışlarla ulaşması gereken değeri bulunmalı, bulunan bu değer sözleşme gereği kiralayan yararına kabul edilmeli, daha sonra 2001 yılı Şubat ayında başlayan ve aralıksız şiddetini artıran umulanın üstündeki dolardaki artış ve buna bağlı ekonomik krizin tabii sonucu ortaya çıkan, sözleşmedeki yabancı paranın Türk parası karşısındaki dava tarihi itibariyle değer artışı tespit edilmeli, böylece belirlenecek iki değer arasındaki farklılık miktarı, sözleşmedeki özel hükümler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgede kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticari gelişmeler gibi değişiklikler, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar ile somut olayda görülebilen objektif etkenlerle karşılaştırılıp, değerlendirilmeli, sonuçta işlem temelinin çöktüğü, sözleşmedeki çıkar dengesinin katlanılamayacak derecede davacı aleyhine bozulduğunun benimsenmesi halinde, kiracının ne miktar kira parasından sorumlu olacağı belirlenmeli, böylece sözleşmedeki kira parasını, tarafların amacına uygun objektif iyiniyet, hak ve nesafet ( MK Md. 4, 2/1 )kurallarının elverdiği ölçü ve düzeyde yine yabancı para olarak uyarlanmalıdır .” şeklinde hüküm kurmuştur.
B.2 Kira Akdi Çerçevesi Dışında Uyarlama Davası
Her ne kadar uyarlama davası daha çok kira sözleşmeleri için karşımıza çıksa da Yargıtay, uyarlama davası alanını sadece borçlar hukuku sözleşmeleri ile sınırlı tutmayıp, nafaka ve mal ayrılığı rejimlerinden kaynaklanan hallerde de uygulamaktadır. Yargıtay 2008 tarihli bir kararında, boşanma sırasında protokolle kararlaştırılan ve hakimce onaylanan nafaka miktarı ve artış oranının, sözleşme yapılırken edimler arasında mevcut olan denge, sonradan koşulların olağanüstü değişmesi nedeniyle taraflardan biri aleyhine katlanamayacak derecede bozulmuşsa, tarafların artık o sözleşme ile bağlı tutulamayacakları, bu durumda mahkemeden uyarlama talep edilebileceği, nafaka artış oranının % 30 olarak kararlaştırıldığı, oysa hükümetçe alınan kararlarla enflasyon oranının zaman içinde düştüğü, bu nedenle nafaka artışının ÜFE oranına indirilmesinin yerinde olacağını belirtmiştir. [1]
TBK m.480 çerçevesinde eser sözleşmesinin bedelinin götürü olarak (anahtar teslimi ya da sabit olarak) kararlaştırıldığı hallerde, önceden tahmini mümkün olmayan ya da tahmin edilip de taraflarca dikkate alınmayan sebepler dolayısıyla işi aynı ücrete yapmak mümkün olmazsa, yüklenici ücretin arttırılmasını ya da sözleşmenin feshini isteyebilecektir.
TBK m.480 fıkra 2 uyarınca “ Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir .”
Madde hükmünde açıkça görüldüğü üzere, uyarlama talep etme hakkı sadece yükleniciye tanınmıştır. Eser sözleşmesinde ifanın aşırı derecede güçleşmesi, masrafların artması dışında başka bir nedenden meydana gelmiş ise de genel hüküm niteliğindeki TBK 138. madde hükmüne dayanılarak uyarlama talep edilecektir.
Kararlaştırılan götürü ücret için açılan uyarlama davasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2001/15-402 K. 2001/459 sayılı kararında yüklenicinin temerrüde düşmemesinin ve sözleşme süresinin uzun süreli olması gerektiğine ilişkin kararı mevcuttur. Bu karara göre; Koşulları yazılı sözleşme ile tespit edilen bir binayı muayyen zaman içerisinde belli bir götürü bedel karşılığı yapıp teslim etmeyi kabul eden yüklenici, bu bedel karşılığında binayı yapmak zorundadır. Sözleşmede kararlaştırılan bedel ile davalı-birleştirilen davanın davacının harcamaları arasında işlem temelini çökertecek derecede aşırı bir fark bulunmadığı görülmüştür. Kısa süreli olan bu sözleşmede borcun ifasının imkansız hale geldiğinden de söz edilemez. Basiretli bir tacir, kısa süreli bu borç ilişkisinde gerekli önlemleri almak suretiyle ekonomik güçlüğü pekala aşabilir. Bu durumda sözleşmeye hakimin müdahalesinin kabulü hakkaniyet ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı düşer. BK.nun 365. maddesinin 2. fıkrası uyarınca götürü bedelin yükseltilebilmesi için, işin uzun süreli olması ve işe devamın yüklenici için son derece zorlaşması gerekir. Somut olayda sözleşme süresi 5 ay olup, kısa sürelidir, işin yapılacağı yıl ve aylar itibariyle enflasyonun yüksek olduğunu bilebilecek durumda olan yüklenicinin, sözleşmedeki götürü bedeli buna göre ayarlaması gerekirdi. Öte yandan yüklenicinin uyarlama istemesi için davadan önce temerrüde düşmemesi gerekir. Oysa sözleşme süresi içinde davalı edimini yerine getirmemiş inşaatın ancak % 85'ini yapabilmiştir. O halde temerrüde düşen borçlu, uyarlama talep hakkını yitirmiş olur.
Götürü ücretin uyarlanmasına ilişkin diğer bir Yargıtay kararı ise, götürü bedel kararlaştırılan işlerde yüklenici yapılacak şeyin kararlaştırılan fiyata yapmaya mecbur olup, yapılacak şey tahmin edilen miktardan fazla emek ve masrafı gerektirse bile yüklenici bedelin artırılmasını isteyemez ise de evvelce tahmin olunamayan veya tahmin olunup da taraflarca dikkate alınmayan haller, işin yapılmasına engel olur ve yapılmasını son derece zorlaştırırsa hakim haiz olduğu takdir hakkı dolayısıyla ya kararlaştırılan bedeli artırır veya mukaveleyi feshedebilir. İnşaat yapım sözleşmesinin uyarlanmasında, imar değişikliği ile kat izninin düşürülmesinin uyarlama sebebi olabileceğini ancak bu durumun emsaller de incelenerek rapor alınıp davanın sonuçlanması gerektiği yönündedir. [2]
Saygılarımızla,
Gülaç Hukuk Bürosu
[1] http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2014-111-1358 - Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 18.09.2008 tarihli 2008/9521Esas ve 2008/14960 sayılı ilamı.
[2] T.C. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2009/4752 K. 2010/5757 Sayılı İlamı