(Sağlık Kurumlarının Sorumluluğu Yönünden) 2018/11847 numaralı Anayasa Mahkemesi Kararı İncelemesi
A. Giriş ve Başvurunun Konusu
Hasan Kamer adlı bir T.C. vatandaşı, soğuk algınlığı ve yüksek ateş şikayetleri ile Torbalı Devlet Hastanesi’ne (“Hastane”) başvurmuş ve Hastane tarafından kendisine reçete edilen iğnenin uygulanmasını müteakip sağ ayak siyatik sinirinde meydana gelen hasar nedeniyle “düşük ayak” rahatsızlığına yakalanarak %46 oranında çalışma gücü kaybına uğramıştır. Bunun üzerine, Hasan Kamer Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurarak Anayasa Mahkemesi’nin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı yönünden emsal niteliğinde bir hüküm kurmasına sebebiyet vermiştir.
İşbu bilgi bülteninde bahse konu 2018/11847 numaralı Anayasa Mahkemesi Kararı (“Karar”) incelenerek Karar’a yol açan hukuki olay ve hukuki yorumlarımıza yer verilecektir.
B. Hukuki Değerlendirme
Maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı T.C. Anayasası ile güvence altına alınmıştır.[1] Bu hak ile kastedilen değer ise; kişilerin fiziksel ve manevi bütünlüğünün korunması olup, devletin bu hakkın korunmasını teminat altına almak üzere pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır.
Devletin bu pozitif yükümlülüğünün yansıması olarak sağlık sektöründe faaliyet gösteren tüm kamu ve özel kurumlar; hizmetlerini gerçekleştirirken hastaların hem maddi hem de manevi varlıklarını korumak ve gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler. Özellikle belirtilmelidir ki hekim kusurundan kaynaklanan tıbbi müdahalelere ilişkin ihlal ve ihmaller kişinin fiziksel bütünlüğüne ilişkin olduğundan hastanelerde maddi ve manevi varlığı zedelenen hasta hakları, Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında değerlendirilmektedir.
Bilindiği üzere, tıbbi müdahaleler sonucu hastanın maddi ve manevi varlığında zarar veya rahatsızlıkların meydana gelmesi durumunda bu müdahalenin güncel tıp bilimine uygun koşullarda gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespiti büyük ölçüde tedavi sırasında tutulan kayıtlardan anlaşılmaktadır. O halde kişinin Anayasa ve Uluslararası Sözleşmeler ile korunan varlığının müdahaleler ile zarara uğraması sonucunda Hastane ve sağlık kurumları tarafından tutulan somut kayıtlar yargılamaya esas alınmalıdır. Bu sebeple, teşhis ve tedavi sürecindeki verilerin kaydedilmesi ve makul bir süre saklanması sorumluluğu, tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren sağlık kuruluşuna aittir. Fakat bu kayıtlar tutulurken, ilgili yönergelere uygun davranılmaması pratikte sorunlara yol açmaktadır.
Örneğin, somut olayımızda hastane kayıtları ve hasta bilgilerinin eksik olduğu, tedaviyi kimin nasıl ve ne zaman gerçekleştirdiğinin belirtilmediği açıkça görülmüş ve Anayasa Mahkemesi tarafından bu konuda özel ve kamu sağlık kuruluşlarının sorumluluğunun bulunduğu vurgulanmıştır.[2]
Anayasa Mahkemesi, bu anlamda alt derece mahkemelerinin sağlık kuruluşlarının kayıtları ile bu kayıtların incelemesinin gerçekleştirildiği bilirkişi ve Adli Tıp Kurumu raporlarının hükme esas alınırken ‘detaylı’ bir incelemeden geçirilmesi gerektiğini, ayrıca ‘hasta hakkında tutulan tüm tıbbi kayıtları saklama ve istendiğinde yetkili mercilerin incelemesine sunma yükümlülüğünün’ sağlık kuruluşuna ait olduğu hususunu gözetmeden ve bu durumun kusur sorumluluğuna ne yönde etki edeceğini değerlendirmeden eksik inceleme içeren raporlar doğrultusunda hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceğini vurgulamıştır.
Buna bağlı olarak Anayasa Mahkemesi, kamu makamlarının (Hastane) başvuru konusu olaydaki yükümlülüklerini yerine getirmemesine rağmen mahkemenin yeterli incelemeyi ve detaylı araştırmayı yapmadan, sağlık kuruluşuna kusur atfedilemeyeceğini ileri sürerek hüküm kurmasının hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.
Buna göre Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruya konu olayda,
Hastane tarafından başvurucuya uygulanan enjeksiyonun hatalı olup olmadığı konusunda, hasta dosyasının tutulması yükümlülüğünün idareye ait olduğunu gözeterek
Kamu makamlarının başvuruya konu olayda pozitif yükümlülüğü yerine getirmemiş olması nedeniyle başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkı yönünden inceleme yaparak, başvurucu yönünden ihlal kararı vermiştir.
C. Genel Değerlendirme ve Sonuç
Özet olarak; sağlık kurumları tarafından hasta kayıtlarının usul ve yasaya uygun olarak tutulmaması ve yargılama aşamalarında mahkemelerce bu yönde ayrıntılı inceleme yapılmaması durumunda Anayasa ve Uluslararası Sözleşmeler ile teminat altına alınmış olan maddi ve manevi varlığını koruma hakkı yönünden ihlal söz konusu olabileceği gibi; bu doğrultuda hasta yönünden maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulabilecektir.
Saygılarımızla
Gülaç Hukuk Bürosu
[1] Bkz. T.C. Anayasa’sı Madde 17/1: “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
[2] Ek olarak, ilgili hastane kayıtlarında başvurucuya uygulanan tedavi ve saati ile tedaviyi uygulayanın adı ve soyadı bölümünün boş bırakıldığı hatta sonraki hasta kaydında da hiçbir bilginin yer almadığı görülmektedir. Dolayısıyla tıbbi kayıtların başvurucu hakkında hangi tedavinin uygulandığını, bu tedavinin ehil kişiler tarafından yapılıp yapılmadığını tespite elverişli nitelik taşımadığı değerlendirilmiştir.